Karadeniz, dünyanın en verimli sulak alanlarından biri. Karadeniz’i özel kılan coğrafi özelliği; büyük bir tatlı su gölüyken buz çağının sona ermesiyle birlikte İstanbul ve Çanakkale boğazlarından gelen Akdeniz’in tuzlu sularıyla birleşmesi. Ama Nuh Tufanı efsanesine konu olan Karadeniz’i insanlığa yararlı bir deniz yapan, beslendiği nehirlerin tatlı sularıyla gelen plankton ve alüvyonlar. Bu yüzden, Karadeniz’in 8 bin 350 kilometrelik kıyısının her yerinde binlerce yıldır balıkçılık yapılabiliyor.
Balık deposu
Ülkemiz balıkçılık politika ve stratejilerini belirleyen, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın özel önem verdiği Karadeniz, yüzbinlerce balıkçının ekmek kapısı. Denizde yaklaşık 10 bin tekne avlanıyor. Bakanlığa bağlı Trabzon Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. İlhan Aydın, Türkiye’nin balık deposu Karadeniz’in korunması gerektiği görüşünde; “Karadeniz, dünyaca ünlü hamsi balığının bereketi ile tanınır. Omega-3 içeren hamsi pek çok ülkeye ihraç ediliyor. Hamsi, Karadeniz için fındık ve çay gibi ekonominin vazgeçilmezi. Karadeniz’i ve barındırdığı değerleri korumalıyız. Hamsi, Karadeniz’in en önemli türü. TÜBİTAK’ın ardından bakanlığımız için projeye başladık. 1 Eylül- 15 Ekim arasında, 10-15 mil açıkta hamsi küçük sürüler oluşturdu. Yoğun avcılık ekimin Aralık başına kadar 30-35 gün daha devam etti. Şu ana kadar; 150 bin ton hamsi avlandığını tahmin etmekteyiz. Gürcistan’da ise 75 bin ton hamsi avlandı. 2015’te 102 bin, 2016’da 193 bin ton hamsi avlanmıştı. Bu sezon avcılık yoğun olarak, Batı Karadeniz’de Amasra-İnebolu, Doğu Karadeniz’de Giresun- Tirebolu açıklarında gerçekleşti. Rize-Hopa arasında 5 mil açıklarda da avcılık yapıldı. Toplam 130-150 bin ton arasında hamsi avlandığını tahmin ediyoruz. 10 bin tonunun soğuk hava depolarının ardından pazara sunulduğunu, 60-80 bin tonunun balık unu yapılmak üzere fabrikalara verildiğini, 50-60 bin ton hamsinin ise taze olarak piyasaya sunulduğunu tahmin etmekteyiz.”
Palamutlar küçük
Hamside olduğu gibi çaça, palamut, istavrit ve lüfer; dip balıklarından kalkan, mezgit ve barbunla ilgili de çalışmalar yaptıklarını anlatan Doç. Dr. Aydın, “Enstitümüz, 1987 yılından beri, bakanlığa bağlı olarak balıkçılık üzerine çalışıyor. Göç eden balıklarla ilgili yürüttüğümüz ‘Ekonomik Pelajik Balıkların İzlenmesi Projesi’ çok önemli. Göç balıkları olan ve rezervleri yıllar içinde değişiklikler gösteren hamsi, çaça, palamut, istavrit ve lüfer ile ilgili bilimsel yöntemlerle çalışıyoruz. Dünyada palamudu en fazla avlayan ülke Türkiye. 2016 yılında yaklaşık 40 bin ton avladık. Arkamızdan Meksika gelmekte. Palamut çok hızlı büyüyen bir balık. Tükettiğimiz palamudun neredeyse tamamı 1 yaşını doldurmamış balıklar. Akdeniz havzasında avlanan ekonomik ve ekolojik öneme sahip balıkların yüzde 82’sinin Karadeniz’den çıktığına dikkat çeken Doç. Dr. Aydın, “Yürüttüğümüz ‘Ekonomik Pelajik Balıkların İzlenmesi Projesi’ ile Karadeniz kıyılarında neler olduğunu araştırıyoruz. Çalışmalarımız hamsi, palamut ve lüfer arasında av-avcı ilişkisi olduğunu gösteriyor. Palamut ve lüferin bol olduğu yıllarda hamsi miktarında azalmalar görülmekte. Hamsi, çaça ve istavrit gibi balıklarda diğer balıkların yemi olabiliyor. Karadeniz’deki balık varlığının 10 katı kadar avlama gücümüz var. Kural ve düzenleme olmadan yönetim olmaz. Karadeniz’deki istavritin de yüzde 95’ini Türkiye avlamakta. 1970’lerde 100 bin ton olan av bu günlerde 10 bin tona kadar düştü. Proje verileri bize istavritteki dalgalanmaya iklimsel faktörlerin etkisinin olduğunu söylemekte. Avcılık kapasitemizin büyük olması başka bir etken. Halk tarafından bilinmeyen Çaça da hamsiye benzeyen bir tür. Balık unu ve yağı sanayisinde değerlendiriliyor. Karadeniz’de hamsiden sonra en fazla avlanan tür olan Çaça 10 ila 80 bin ton arasında av vermekte. Çaça, özellikle Samsun bölgesinde bol bulunur. Ekonomik öneminin yanında ekolojik olarakta kıymetli bir balıktır. 1993 yılından beri tüm Karadeniz ülkeleri arasında avcılık miktarımız yüzde 50-60’lar arasında. Yani Çaçayı da en çok avlayan ülkeyiz” diye konuştu.
‘10 bin kaçak avcı filosu var’
Ülkemizin 3 yanı denizle çevrili olmasının yanında kendine ait Marmara Denizi’yle de çok şanslı olduğunu dile getiren Deniz Ticaret Odası Balıkçılık Sektör Temsilcisi Murat Kul da, şu değerlendirmeyi paylaştı: “Balıkçılık sektörü; avlayan tekne, av araçları, ürünün korunması, nakliyesi, pazarlanması gibi bir zincire bağlı. Ava çıkan 250 bin balıkçı, yan sanayinde 200 bin çalışanı göz önünde bulundurursak 1.5 milyon kişinin geçim kaynağı. Bazen denizlerimizin nadasa bırakılmasından yani avcılığın durdurulması gündeme geliyor. O zaman bu kadar insan nasıl geçimini sağlayacak. Zaten balıkların göçleri ve havyar dökme zamanlarında 4.5 ay nadasa bırakıyoruz. Yıllardır yasak getirdik fakat yasakların denetleme ve uygulamasını yapamadık. 18 bin ruhsatlı, 10 bin ruhsatsız kaçak avcı filosunu denetlemek çok zor. Acil bir balıkçılık politikasına ihtiyaç duyuyoruz.”
Balıkçı reisi Mehmet Yalçın: Taban fiyat ve kota uygulaması şart
Yaklaşık 80 yıldır balıkçılık yapan Rizeli bir ailenin ferdi olan balıkçı reisi Mehmet Yalçın, balık avı kötü gittiği için 33 metrelik teknelerini bağlayarak sezonu erken kapattıklarını söyledi. Mehmet Reis, “Taban fiyat uygulaması şart. Aynı zamanda eşit ve adil bir kota uygulamasıyla balıkçılar nefes alabilir. 2 ay önce hamsinin kasasını 20 TL’den veriyorduk şimdi 150 TL’den. Bizi üzen deniz kirliliği. Artık nehirler balığa gıda yerine kirlilik getiriyor. Denizi en çok koruyan balıkçılardır. Işıkla avcılığın tamamen bitirilmesi de çok önemli” diye konuştu.
Ağlar plastik atık dolu
Fatsa-Yalıköy Su Ürünleri Kooperatif Başkanı Eftal Mutlu da, 3 kuşaktır balıkçılık yapan bir ailenin ferdi olarak 40 yıldır denizlerde. Mutlu, “30 yıl önce balık boldu ve avcılık insan gücüyle yapılırdı. Ne kadar avlanırsa avlansın denize etkisi yoktu. Ama fishpomp yani makine sistemi gelince daha fazla balık yakalamak için bahane doğdu. Türk balıkçılar Gürcistan’da sorumsuzca balık avlıyor. Türkiye’de 9 cm olan hamsi yasal boyu Gürcistan’da 7 cm. Avlanan balığın büyük kısmı sofraya gelmeden fabrikaya gidiyor. Ama azalma sadece bu hırsla başlamadı. Karadeniz’e gübre ve tarım ilaçları akmaya başladı yani kirlenme çok arttı. Arıtma tesisleri yetersiz, Karadeniz’e yetmiyor. Deniz çok kirlendi, ağlarımıza plastik atıklar doluyor. Nehirlerden plankton yerine kirlilik akıyor. Balığın göç yolları ve üremesi kirlilik yüzünden değişti. Kıyılardaki aşırı aydınlatma, ışıkla avcılık, denizdeki gemi trafiği bile balıkçılığı olumsuz etkiliyor” yorumunu yaptı.
5 koruma alanı
6 ülkenin kıyısı olduğu Karadeniz’in toplam alanı 461 bin kilometrekare. Dünyanın en verimli sulak alanında tüm balıkçılık faaliyetinin yasak olduğu 125 koruma alanı bulunuyor. Ukrayna’nın Zernov’s Phyllophora Alanı, Romanya’nın Tuna Nehri Deltası Biyosfer Rezervi, Rusya’nın Zernov Phyllophora Botanik Rezerv Alanı gibi. Dinyeper, Dinyester, Don, Kuban ve Fransa’dan doğan Tuna Karadeniz’e döküldüğü için alüvyon ve plankton kadar şehirlerin kirliliğini de taşıyor. Türkiye’den doğan Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak ve Çoruh’da Karadeniz’in besin kaynağı. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı bin 400 kilometre kıyı şeridinde 5 koruma alanı ilan edilmesinin Karadeniz’i kurtaracak ilk adım olarak değerlendiriyor.
Kaynak: Gökhan KARAKAŞ / Milliyet