Bir tarafı Akdeniz, diğer tarafı Ege... Mavi Yolculuk'un en önemli noktalarından biri, adı gibi güzel bir yer!
Akdeniz ve Ege denizini buluşturan 235 kilometrelik bir sahile sahip bir yarımadada her biri birer akvaryumu andıran 52 irili ufaklı koy var. Bu koyların bir kısmı bük olarak adlandırılıyor ki daha başta size en güzeline söyleyelim: Palamutbükü. Batısında Kos (İslamköy), kuzeyinde (Bodrum), doğusunda Marmaris, güneyinde Bozburun ve Simi (Sömbeki) bulunan Datça, bu özellikleriyle Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu'ndan bu yana Mavi Yolculuk'un en önemli noktalarından.
4 bin yıllık geçmiş
En eski adı Stadia olan Datça'nın tarihi M.ö 2000'lere uzanıyor. Burada bilinen ilk yerli halk, Karlar. Dorlar ve Romalılar, önceden bugünkü Datça'nın merkezinde yer alan Knidos kentini ticari nedenlerle yarımadanın uç noktasına taşıyor ve çok sayıda tapınak yapıyorlar. Geç Roma ve Erken Bizans döneminde şehrin nüfusu 70 binlere ulaşıyor. Depremler ve korsan saldırıları burayı da vuruyor ve kent tümüyle terk ediliyor. Yarımada 13. yüzyılda Menteşoğulları Beyliği, 15. yüzyılda ise Osmanlı sınırlarına katılarak Datça adını alıyor. Son Osmanlı padişahlarından Sultan Reşat döneminde adı 'Reşadiye' olarak değiştirilse de Cumhuriyet'in ilanıyla tekrar 'Datça' adlandırıldı. Bugün Datça'nın merkezinde üç mahalle var: İskele, Eski Datça ve Reşadiye.
Knidos'ta ne yapmalı?
Knidos antik kentinin kalıntıları Datça'nın en önemli ama en zor ulaşılan güzelliklerinden. Döneminin bilim, sanat ve mimarlık merkezi olan bu kentte önemli isimler yetişti. Astronomi ve matematik bilimcisi Eudoksus, doktor Euryphon, ressam Polygnotos ve İskenderiye Feneri'nin mimarı Sostratos bunlardan bazılarıydı. Eudoksus'un geliştirdiği dönemin büyük buluşu güneş saati, ören yerinde bugün de görülebiliyor. Tarihin ikinci büyük tıp okulu da Knidos'ta açıldı. Bugün Knidos, koydaki tek restoran-kafesi, iskelesiyle yat turizminin gözde duraklarından. Bu koya gelenler mutlaka o serin sulara ve tarihe doğru dalmalı.
Eski Datça, yeni yaşam
üç mahalleden bahsetmiştik. Eski Datça mutlaka görmeniz gerekeni. Kısa süre öncesine kadar yıkıntılardan oluşan semt, 6-7 yıldır atağa kalktı. Eski Datça'da ülkelerinden daha güzel bir yaşam için kopup gelen İngiliz, Alman, Fransızlar da yaşıyor, 'ben napıyorum' diyen Türkler de.İki katlı eski Datça evleri, bir sanat ürünü taş işçiliği ve begonvillerle süslü dar sokaklarla görsel bir zenginlik sunuyor. Türkçe'nin büyük şairi Can Yücel'in (1926-1999) evi ve adının verildiği sokak da burada. Eski Datça'da bölgede üretilen elişi yazmaların, ipek şalların, gelinlik çeyizlerin, peştemallerin satıldığı sanat atölyeleri var. 'Datça Sanart' ve 'Hürriyet Abla Marifetli Eller' bunlardan ikisi. Burada keyifle yemek yenecek ve kalacak yerler de çeşitleniyor, elitleşiyor. Yoga meraklıları için, Surya Yoga yapılan 'Yağhane Cafe - Pansiyon' u ya da Dede Garden Hotel'i önerebiliriz.
Gözünüzü kapatıp girin
Datça Merkez, diğer turistik ilçelerimizin aksine gürültü ve patırtıdan uzak günbatımları vadediyor. Burada denize girenler evlerine dönerken irili ufaklı balık restoranlarının masaları kaplıyor plajı. Yanık tenler, balık ve içkinin tadını çıkarıyor. Daha ileride, Datça'nın daha çok yabancı turistlere hitap eden sokağı çıkıyor karşınıza. Burada iki özel adres verelim. Doğal taşlar satan Onat ve Datça Sandalet... Yolun sonunda, yarımadadaki koylara günlük tur düzenleyen teknelerin kalktığı balıkçı barınağı var. Bu turların durakları, bizim zaten tavsiye ettiiğimiz/edeceğimiz doğal harikalar. İnce Burun, Dilek Mağarası, Domuz çukuru, Hayıtbükü, Kargı, Hurmalı Bük, Dişlice Adası ve Dimitri Koyu... Yine merkeze yakın, bir başka doğal harika Ilıca Göl. Denizle karanın birleştiği, Taşlık Plajı ve Belediye Parkı ile yanyana olan bu göl, kaynak suyu nedeniyle şifalı sayılıyor. Bu ılık suda su kaplumbağalarıyla da yüzebilirsiniz; denize girdikten sonra Akdeniz'e dökülen göl suyunun altında tuzlarınızdan da arınabilirsiniz.
Nerede ne yenir?
Datça, tam bir yemek ve balık cenneti. Sahilde konuşlanan irili ufaklı 10'a yakın balık restoranı bu balıkları denize sıfır masalarda, leziz Ege otları ve datça'ya özgü tatlarla sunuyor. Demhane, Kırmızı Han 2, Dutdibi, Tuna ve Hüsnü'nün Yeri bunlardan bazıları. Barınağın hemen başındaki Uğurlu Restoran'da 'ballı bademli bonfile' ve sonundaki Colinarium'da 'mavi yengeç dolması' iki özel tat seçeneği.
Büklerin Krallığı
Datça'ya 25 kilometre uzaklıktaki Palamutbükü, yarımadada denize girebileceğiniz en güzel büklerden. Her tür su sporunu da yapabileceğiniz bükün çakıl taşlarıyla dolu uzun bir plajı ve masmavi ama soğuk bir denizi var. Palamutbükü'nden önce sapabileceğiniz Kızılbük ve Ovabükü de sizi mutlu edecektir. Yoldaki Yaka Köyü, başka sürprizler çıkarıyor karşınıza. Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi (UKKSA) gibi. Her yıl 20-25 sanatçı gelip eserler üretiyor burada. Aynı yolda kekik, badem, bal veya yörenin en güzel otlarından 'balkaymak' satan tezgAhları da es geçmeyin.
Ömür uzatan iklim
'Neden Datça' sorusunun cevabını en güzel Yunanlı filozof Strabon veriyor: ' Tanrı çok sevdiği kullarını uzun ömürlü olsun diye Knidos'a (Datça'ya) gönderir. ' Yarımadaya bu sağaltıcı işlevi veren, iklimi ve muhteşem florası. Datça'da yazın ortalama sıcaklık 32 derece, nem oranı ise yüzde 35-60. Ama kuzeyden esen serin yaz meltemleri bunaltıcı sıcağı ve nemi yok ediyor. Bu iklim, özel çevre Koruma Alanı olarak tescil edilen yarımadanın bitki ve hayvan zenginliğinin nedeni. Anemon, Datça Hurması, zeytin, kekik, pelin otu, kantaron, narpız, adaçayı, biberiye, üzerlik otu, altın otu, sumak, dağ nanesi, kapari ve karabiber, Datça'nın bitki zenginliğinin sadece bir kısmı. Datça denince ilk akla gelense elbette badem. Kendinize ve sevdiklerinize zaman ayırın, aranızdaki mesafeleri azaltmak için en kısa sürede o uzak mesafeye bir tatile çıkın. Datça sizi üzmeyecek...