Yönetimdeki çok başlılık Suriye sınırında güvenliği tehlikeye atıyor. Sığınmacılar için esnetilen kurallar terör örgütlerinin işine yarıyor. Karakollarda asker sayısı 10’u geçmezken denetimi uzman olmayan er ve erbaş yapıyor. Deniz sınırı sadece 1 Sahil Güvenlik botuyla denetleniyor.
Reyhanlı’daki saldırıda kullanılan patlayıcıların Lazkiye’den denizyoluyla getirilmesi, olaya karışan isimlerin karayolunu kullanarak Suriye tarafıyla rahat temas yürüttüklerinin ortaya çıkması, dikkatleri sınır güvenliğine çevirdi. Zaman gazetesinin haberine göre Suriye’yle 910 km’lik kara sınırı olan Türkiye, Hatay’ın güneyinden de deniz sınırına sahip. Deniz sınırı, Lazkiye ile Samandağ arasında yer alıyor. Kara sınırının güvenliği Kara Kuvvetleri, deniz sınırının güvenliği ise Sahil Güvenlik Komutanlığı’nca sağlanıyor. Ayrıca polis, jandarma ve gümrük memurlarının sorumluluğu var. Bu çok başlılık koordinasyonsuzluk getiriyor. Sınır güvenliği kurumların asli işi değil, ikinci işi olduğu için sahipsiz kalıyor. Pasaportsuz geçiş yapan sığınmacılar için esnetilen kurallar PKK, El Kaide, DHKP-C gibi terör örgütlerinin işine yarıyor. Profesyonel güvenlik için gerekli olan yeni nesil termal kamera, hücumbot, gece görüş dürbünü gibi cihazlardan kurulu teknik altyapı da tamamlanamadı.
Hatay’ın hem deniz hem karayolu geçişlerinde güvenlik güçlükle sağlanıyor. Reyhanlı’da patlatılan bombaların Suriye’nin Lazkiye şehrinden denizyoluyla Hatay’ın önce Samandağ ilçesine, ardından Harbiye beldesine getirilip iki minibüse yüklenmesi, sınır güvenliğinin bir kez daha masaya yatırılması gerektiğini gösteriyor. Türkiye-Suriye deniz sınırı güvenliğini Sahil Güvenlik Komutanlığı sağlıyor. Ancak yeterli değil. Limanda Sahil Güvenlik’e ait sadece 1 gemi bulunuyor. Patlamanın ardından Sahil Güvenlik’e ait iki gemi destek amaçlı limana getirildi. Alınan bilgilere göre, Samandağ ile Lazkiye arasında deniz kaçakçılığı da mevcut. Kaçakçılık, daha çok uluslararası ticaret ve balıkçılık lisansına sahip gemiler üzerinden yapılıyor. Suriye karasularının girişine kadar avlanma hakkı bulunan orta büyüklükteki tekneler de Lazkiye’deki bağlantıları sayesinde Suriye’ye giriş yapabiliyor. Uluslararası lisansı olan tekne ve gemilerin Akdeniz’deki birçok bölgede avlanma hakkı bulunuyor. Gece denetim neredeyse yok. Orta büyüklükteki teknelerin denetiminin en az olduğu 22.00 ile 04.00 saatleri arasında kaçakçılık yapıldığı iddia ediliyor. Patlamadan itibaren balıkçı gemilerinin limandan çıkışına ise izin verilmiyor.
Kara sınırının denetiminin büyük kısmı ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı askerler tarafından yapılıyor. 910 kilometrelik sınırdaki denetim noktaları olarak her 30 kilometre mesafede iki Türk karakolu bulunuyor. Bu karakollara düşen asker sayısı 10 kişiyi geçmiyor. Genelde deneyimsiz erlerin görev yaptığı sınır boyunda da kaçak giriş çıkışlar kolaylıkla gerçekleşiyor. Öyle ki bazı bölgelerde askerin haberi olmadan araçla dahi sınırdan geçilebiliyor.
Sınır güvenliği ve istihbarat noktasında görevli personelin de büyük önemi bulunuyor. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kurucusu Albay Mustafa Harmuş, geçtiğimiz yıl Hatay’da ailesiyle kaldığı Altınözü Sığınmacı Kampı’ndan Samandağ sahilindeki denizyoluyla Lazkiye’ye kaçırılmıştı. Ardından Harmuş’un pişman olduğunu anlattığı görüntüleri Suriye devlet televizyonunda yayınlanmıştı. Olayda Hatay’daki MİT görevlilerinin bulunduğu ortaya çıkmıştı. Harmuş’tan, o tarihten beri haber alınamıyor.
Türkiye’nin sınır güvenliğine tehdit oluşturan bir diğer unsur da sınır ve gümrük kapıları. Özellikle muhaliflerin kontrolünde bulunan sınır kapılarında ciddi anlamda fiziki ve teknik arama yapılamıyor. 11 Şubat’ta 13 kişinin öldüğü Cilvegözü Sınır Kapısı’nda yaşanan patlamanın ardından bombalı aracın geldiği muhaliflerin kontrolündeki Bab El Hava Kapısı’nda ‘patlayıcı dedektörlerinin’ bulunmadığı ortaya çıkmıştı. Muhalif kaynaklar, olayın ardından Türk yetkililerden defalarca istemelerine rağmen halen bomba dedektörü alamadıklarını belirtiyor. Uzmanlar, Türkiye’nin kendi güvenliği için muhaliflere başta dedektörler olmak üzere bomba tespitine yönelik çeşitli eğitimleri vermesi gerektiğini ifade ediyor.
Sınırlar ikinci planda kalıyor
Güvenlik kaynakları, ilgili bütün kurumların sınır güvenliğini asli görevinin yanında ikinci bir görev olarak yaptığının altını çiziyor. Bundan dolayı da Türkiye’nin başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olmak üzere bütün sınır birimlerinde benzer sorunlar yaşandığını aktaran kaynaklar, şu uyarılarda bulunuyor: “Kara Kuvvetleri, ülke güvenliğine öncelik vermiştir. Bunun için sınırdan gelen kaçakçılarla çok fazla ilgilenmek istemez. Gümrük Bakanlığı’nın görevi ihracat ve ithalatla meşgul olmaktır. Ancak ona da ikinci görev olarak sınır kapısı güvenliği verilmiştir. Polis şehirde asayişi sağlamakla görevlidir. Ancak sınır kapılarında da görev yapmaktadır. Kurumlara asli görevlerinin yanı sıra ikinci bir görev daha verildiği için ciddi bir koordinasyonsuzluk ortaya çıkıyor. Avrupa’da sınırlar tek bir kurumun çatısı altında korunurken bizde bunun tam tersi bir durum yaşanıyor.”
Entegre Sınır Yönetimi Planı 11 yıldır hayata geçirilemedi
Reyhanlı saldırısında ortaya çıkan kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluğun altında yatan sebeplerden biri de 2002’de başlatılan Entegre Sınır Yönetimi Eylem Planı’nın tam olarak hayata geçirilememesi. Terör ve kaçakçılık olaylarında artış yaşanması İçişleri Bakanlığı’nı harekete geçirmişti. Bakanlık ve AB’nin birlikte yürüttüğü Entegre Sınır Yönetimi Eylem Planı kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Müdürlüğü ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’na yeni nesil teknolojik cihazlar alınması kararı alınmıştı. Değeri 28 milyon Euro’yu bulan cihazlar arasında yeni nesil termal kamera, hücumbot, gece görüş dürbünü ve yeni nesil mikroskobik aletler bulunuyordu. Ancak cihazların ilk partisi dağıtılırken, geri kalan kısmının teslimatı henüz tamamlanmadı. Reyhanlı’yı kana bulayan saldırının ardından yeni nesil cihazların teslimatının sağlanması için ilgili kurumlarla irtibata geçildi. Cihazların bir an önce teslimatının yapılması amaçlanıyor.
Yrd. Doç. Dr. Mahmut Akpınar da söz konusu planın bir an önce hayata geçirilmesini istiyor. Akpınar, şöyle konuşuyor: “Maalesef sınır yönetimimizde çok başlılık var. Bununla ilgili Entegre Sınır Güvenliği isimli bir çalışma yapıldı. İçişleri’ne bağlı bir genel müdürlük bünyesi altında profesyonel sınır görevlileri tarafından sağlanması öngörülüyordu. Konu hakkında yasa taslağı hazırlandı, ama şu ana kadar komisyonlara henüz gelmedi. Bunun hızlı bir şekilde tamamlanması lazım. Aksi takdirde bu kadar tehlike arz eden sınırlarımızı kontrol etmemiz çok zor.” Terör uzmanı Nihat Ali Özcan da sınır güvenliği konusunda kararlı olunması gerektiğini vurguluyor.