Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)koordinatörlüğünde, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı destekli yürütülen MARMOD (Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi) ve Avrupa Birliği Ufuk 2020 destekli BRIDGE-BS projelerinin sorumlusu da olan Yücel, Türkiye ve dünyadaki su kaynaklarının karbon yutma kapasiteleriyle ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Karbon elementine haksız biçimde negatif bir anlam yüklendiğini, karbonun, hayatın en önemli yapı taşı olduğunu belirten Yücel, "Gezegenimizde hayat karbon bazlı. Karbon bir element ama gaz olan 'karbondioksit' formu var. Bu bizim, insan kaynaklı emisyonunu artırdığımız formu." dedi.
Kısa zaman ölçeğinde, birkaç yıldan birkaç on yıllık süreye kadar karbondioksit gazının havada kalmasını önleyip bünyesinde tutan ormanlar ya da sucul ekosistemlere, karbon yutağı denildiği bilgisini veren Yücel, deniz ve okyanusların, dünyadaki fotosentetik üretimin yarıdan fazlasını gerçekleştirdiğini ve en önemli doğal karbon yutakları olduğunu söyledi.
"İnsan kaynaklı emisyonun dörtte biri kadarını okyanuslar emiyor"
ABD Ulusal Bilimler Akademisi'nin (NAS) 2010-2019 arasını değerlendiren raporuna atıfta bulunarak, insan kaynaklı emisyonlar yoluyla yılda ortalama 9,4 gigaton karbonun atmosfere salındığına dikkati çeken Yücel şöyle devam etti:
"Bu rakamın 3,4 gigatonu ormanlar ve yeşil alanlar, 2,5 gigatonu okyanuslar tarafından emiliyor. Yani insan kaynaklı karbondioksit emisyonunun dörtte biri kadarını okyanuslar emiyor ve birkaç on yıl saklamak üzere depoluyor. Karada, insan kaynaklı şehirleşme, tarım arazisi açma, doğal alanları dönüştürme gibi faaliyetler nedeniyle bu alanların karbon yutak kapasitesini azaltıyoruz. Araştırmacılar kapasitedeki bu azalma miktarını 1,6 gigaton olarak hesaplıyor. Açık ve derin denizler yutak alanları anlamında en önemli potansiyele sahip. İnorganik karbon stoklarına baktığımızda okyanuslar çok önde."
Karaların yüzeyinde 450-650 gigaton karbondioksit stoku varken deniz ve okyanuslardaki organik ve inorganik karbonun toplamının 40 bin gigatonu bulduğunu bildiren Yücel, "Çok büyük bir stok orada birikmiş durumda. Küresel ısınma, okyanusların kirlenmesi, biyoçeşitliliğin azalması gibi nedenlerle bu stok belki orada korunamayabilir, okyanusların karbon tutma kapasitesi yavaşlayabilir." diye konuştu.
Küresel ısınma
Küresel ısınmanın, denizlerin karbondioksit yutma kapasitesine azaltıcı bir etkisinin olacağını ve sıcak suyun daha az gaz tutacağını anlatan Yücel, şu bilgileri paylaştı:
"Soğuk bir sodayı açtığınız zaman gazı vardır, ısındığı zaman ise gazı kaçar. Çok basit, böyle bir ilişki var. Isınma, atmosferdeki karbondioksiti yakalama kapasitesini azaltacak, zaten gaz olarak çözülmüş karbondioksitin bir miktarının geri salınmasına neden olacak. Aşırı ısınma başladığı zaman denizlerde veya okyanuslarda bulunan çözülmüş karbondioksit, ısınma nedeniyle atmosfere geri dönmek zorunda kalacak. Kimyasal denge nedeniyle ısıttığınız zaman, o gaz havaya karışacak."
Biyoçeşitlilik
Deniz ve okyanuslardaki asitlenmenin hangi türleri yok edeceği ve bu türlerin gerçekleştirdiği karbon yutma süreçlerinin nasıl etkileneceği sorusunun cevabının tam olarak bilinmediğini ifade eden Yücel, "Fitoplanktonlar tek hücreli, fotosentez yapan canlılar. Okyanus asitlenmesi bunların kabuk yapmasını zorlaştıracak. Negatif etki edebilir bu durum, söz konusu gruplar stres altına girebilir, kabuk yapmaları zorlaşacağı için büyüme hızları azalabilir. Bu da okyanusun biyolojik olarak karbon yutmasının en büyük temeli olan bu tek hücreli canlıların fotosentez yapmasını yavaşlatabilir." görüşünü dile getirdi.
Kirlilik
Su kaynaklarındaki kirliliğin ise bütün süreçleri hızlandırdığını işaret eden Yücel, "Kirlilik, ışığın, daha az suyun içine girmesi demek. Bu da daha az fotosentez ve atmosferik karbondioksitin okyanusun içine daha az girmesi demek. Ayrıca kirlilik, dolaylı olarak ekosistem sağlığını birçok açıdan bozduğu için genel sistemin dayanıklılığını da bozuyor, azaltıyor." diye konuştu.
Karbondioksitin tek sera gazı olmadığını kaydeden Yücel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kirli yerler giderek oksijenini kaybettiği için biyolojik, mikrobiyal gibi başka türlü süreçler tetikleniyor. Mikrobiyal süreçler kirli deniz ortamında daha fazla metan, nitröz oksit üretimine neden oluyor. Dolaylı olarak bunların kirli yerlerde daha olası olduğunu düşünüyoruz. Metan, karbondioksitten 20 kat daha güçlü bir sera gazı. Kirli ekosistem, metan emisyonu vermeye başladığı zaman zaten karbon yutak kapasitesinin bir anlamı kalmayacak. Kirliliğin böyle bir doğrudan etkisini bekliyoruz. Denizler karbondioksit yutması gerekirken, metan salmaya başlayacak."
Türkiye'deki denizler
Türkiye'yi çevreleyen denizlerin karbon yutma kapasitesi konusunda da bilgi veren Yücel, "Araştırmalarımızın ilk sonuçları gösteriyor ki Akdeniz ne net bir yutak, ne de bir emisyon kaynağı durumunda. Marmara Denizi ve Karadeniz'i bilmiyoruz. Beklentimiz Marmara ve Karadeniz'in biraz daha yutak görevi gördüğü yönünde. Ama bunu verilerle ortaya koymamız gerekiyor, bunun araştırmasına devam ediyoruz." ifadelerini kullandı.
Yücel, Türkiye'nin mevcut karbon yutak alanları anlamında zengin bir ülke olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı:
"Denizlerimizin karbon döngüsünü, son teknoloji cihaz ve matematiksel modeller ile MARMOD (Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi) ya da Avrupa Birliği Ufuk 2020 destekli BRIDGE-BS projeleri gibi büyük projeler ve insan kaynakları, ancak yeni yeni ortaya çıkmaya başlamış durumda. Benzer projelerin karasal sistemler için de yapılması lazım. Bazı yutaklar zenginleştirilebiliyor. Türkiye çok uzun bir sahil şeridine sahip olduğu için çözüm önerilerinin uygulanması için uygun. Net sıfır noktasında karbon yutaklarının Türkiye'de önemli rolü olacak ama araştırılması ve prototip çözümlerin test edilmesi gerekiyor."
DENİZ HABER AJANSI