Birleşmiş Milletler (BM) tarafından her sene 22 Mayıs’ta kutlanan Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nün bu yılki teması “Uzlaşmadan Eyleme: Biyolojik Çeşitliliği Yeniden İnşa Et” oldu.
Karasal ekosistemlerin %77, denizlerin %87’si insan etkisi altında
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, dünyadaki tüm canlıların ve ekosistemlerin birbirleriyle etkileşim içerisinde olduğunun altını çizerek “Bugün tükettiğimiz meyve, sebze, kahve, kakao, badem, kiraz, erik, incir, ayva, elma gibi önemli çok sayıda tarımsal ürün, arılar ve çok sayıda böcek türünün katkıları ile üretilebiliyor. Ayrıştırıcı canlılar ile doğada atıklar geri dönüşüyor, kirlilik önleniyor. Deniz ve kara ekosistemlerindeki canlılar, insan kaynaklı yıllık karbon salınımının %60'ını atmosferden geri alıyor” diye konuştu.
Ancak günümüzdeki insan faaliyetlerinin dünyadaki canlıların yaşam haklarını tehdit ettiğini belirten Deniz Ataç, “Bugün, buzul alanlar hariç karasal ekosistemlerin %77, denizlerin ise %87’si insan etkisi altında. Ne yazık ki gezegen ve insanlık için yaşamsal önemi tartışmasız olmasına rağmen, yoğun kentleşme, madencilik, doğal alanların tahribi, sulak alanların yok olması, su ve hava kirliliği, orman yangınları, tarım kimyasallarının (pestisitlerin) kontrolsüz ve yoğun kullanımı, bilinçsiz avlanma, iklim krizi ve farkında olmadan doğaya bulaştırdığımız işgalci türler nedeniyle biyolojik çeşitlilik hızla yok oluyor” ifadelerini kullandı.
Isınma sürerse mercanlar tamamen yok olacak
BM iklim değişikliği tahminlerine göre, 3°C’lik küresel ısınma sonucu karada yaşayan memelilerin %41’inde yarı yarıya habitat kaybı olabileceğini kaydeden Ataç, “Karasal iklime göre daha kırılgan olan denizel ekosistemlerde ise mercan resifleri iklim krizi ve çevresel kirlilik sebebiyle son 150 yılda neredeyse yarı yarıya azalmış durumda. Ayrıca 2°C’lik bir ısınmada, denizel biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapan mercanların %99’unun yok olacağı öngörülüyor. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan 2023 tarihli 6’ncı Değerlendirme Raporu’nda; insan faaliyetlerinin dünya atmosferinin dengesini bozduğu, küresel ortalama sıcaklıkta artışa yol açtığı ve bu artışın da mevcut ekosistem dengesini bozarak canlı türlerinin büyük bir bölümünü tehdit ettiği kesin bir biçimde belirlendi” dedi.
Eşsiz çeşitliliğe sahip ülkemizde korunan alanlar yetersiz
Biyolojik çeşitlilik konusunda Türkiye’nin konumuna da değinen Ataç, “Üç önemli bitki coğrafyası üzerinde bulunan nadir ülkelerden biri olan ülkemiz, bir kıtanın sahip olduğu sayıda tür çeşitliliğini barındıracak kadar zengin. 3.497’u endemik olmak üzere, 12.000’e yakın bitki türüne ev sahipliği yapan Türkiye tür zenginliğine paralel olarak, yaşam alanları yani habitat çeşitliliği açısından da Avrupa kıtasına kıyasla son derece eşsiz. Fakat Türkiye’de korunan alanların sayısı ve büyüklüğü ekosistem ve tür çeşitliliğiyle doğru orantılı değil. Korunan alanların ülke yüz ölçümüne oranı yaklaşık %8,69. Dahası, Türkiye’nin doğa koruma mevzuatında giderilmesi gereken eksikler ve yetki çatışmaları bulunuyor. Ülkemiz sahip olduğu yüksek çeşitliliğe ve korunan alanlarla ilgili son yıllardaki artışa rağmen dünya ölçeğinde biyolojik çeşitlilik ve habitat kategorisindeki sıralamada 180 ülke arasından 178’inci sırada yer alıyor. Bu durum, ülkemizdeki biyolojik çeşitliliği korumak için çok ciddi bir çaba gösterilmesi gerektiğini ortaya koyarken 2023 yılında 16’ncısı Antalya’da yapılması planlanan BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Taraflar Konferansı Toplantısı bu konudaki ilk büyük adımın atılması için bir fırsat oluşturuyor” şeklinde konuştu.
Korunan alanların oranı %30 seviyesine ulaştırılmalı
Kaybedilen biyolojik çeşitliliğin geri kazanılabilmesi için atılması gereken adımları sıralayan Ataç, “Fosil yakıtların kullanımından vazgeçilmeli ve yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımı yaygınlaştırılmalı. Arazi tahribatı engellenmeli, arazi tahribatına karşı çok sıkı koruyucu tedbirler alınmalı. Tahrip olan arazilerde restorasyon çalışmaları yürütülmeli, bu çalışmalara toplumsal katkı sağlayacak teşvikler sağlanmalı. Sürdürülebilir ormancılık, sürdürülebilir mera yönetimi ve tarım çalışmaları yaygınlaştırılmalı. Doğal türlerle ağaçlandırma ve erozyon kontrol çalışmaları yapılmalı, denizlerde aşırı avlanma önlenmeli, türlerin kaybına neden olan bitki toplama gibi faaliyetler kontrol altına alınmalı. Tüketim alışkanlıkları değiştirilmeli, her bir tüketimin doğaya bir yük olduğu unutulmamalıdır” diyerek korunan alanların oranının Birleşmiş Milletler kararlarında yer alan %30 seviyesine ulaştırılması gerektiğini bir kez daha vurguladı.
Ataç, “Unutulmamalı ki bugün doğada yarattığımız tahribat gelecek kuşakların yaşamını kısıtlayacak kötü bir miras anlamına geliyor. Bu izleri ortadan kaldırmanın yolu her bir canlının yaşadığı doğal ortamları korumak, tahrip edilen ekosistemleri restore etmek ve gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakmaktan geçiyor” diyerek sözlerini tamamladı.
DENİZ HABER AJANSI