Tarihçi Dr. Mehmet Korkmaz, Ertuğrul Fırkateyni'nin tüm serüvenini anlattı.
Korkmaz, Japonya ve Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilerin 1887'de Japon Prensi Komatsu Akihito ve eşinin İstanbul ziyaretinde Sultan II. Abdülhamid ile görüşmesi ve hediyeler sunmasıyla gelişmeye başladığını belirterek "II. Abdülhamid'in misafirperverliğine teşekkür için Japon İmparatoru padişaha Krizantem Nişanı hediye etmişti. Buna karşılık Sultan II. Abdülhamid, Japon İmparatoruna İmtiyaz Nişanı verilmesini uygun bulmuş, hem iade-i ziyaret hem de bu nişanı götürmek üzere bir harp gemisinin Japonya'ya hareketini emretmişti. Ancak bunun uluslararası konjonktür gereği pek duyulmasını istemediğinden geminin bir eğitim gemisi olduğu imajı verilmişti. Seyir sırasında denizlerde ve uğranılacak limanlarda Osmanlı sancağının gösterilecek olması ve bunun Müslümanlar üzerinde bırakacağı tesirin, Sultan II. Abdülhamid'in halifelik sıfatını etkin kullandığı Pan-İslamizm politikasının bir parçası olduğu da görülmektedir" diye konuştu.
14 Temmuz 1889'da İstanbul'dan hareket eden Ertuğrul Fırkateyni'nde 56'sı subay olmak üzere mürettebatla birlikte 609 bahriyeli bulunduğunu ifade eden Korkmaz, gemide görevli subayların işlerinin ehli, birkaç Avrupa dilini konuşan, iyi yetişmiş askerler olduğunu söyledi.
Ayrıca bahriye mektebinden yeni mezun 14 teğmenin de gemicilik tecrübelerini artırmak üzere gemide görevlendirildiğini dile getiren Korkmaz, gemi komutanlığına, dönemin Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa'nın damadı olan Albay Osman Beyin tayin edildiğini kaydetti.
SEFERE UYGUN OLMADIĞINA DAİR RAPORLAR PADİŞAH’TAN GİZLENDİ
Ertuğrul Fırkateyni'nin 79 metre boyunda, 15,5 metre eninde, 600 beygir gücünde olup, 1874'de İstanbul Tersanesi'nde inşa edildiğini ve üzerinde çeşitli çaplarda 25 top bulunduğunu aktaran Korkmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fırkateynde ayrıca iki torpido ve 240 civarında da tüfek bulunuyordu. Seyir için tahsisi gündeme geldiğinde adı geçen gemide başçarkçı olarak görev yapan İngiliz Binbaşı Harty Bey, daha evvel birkaç defa havuza girip çıkan bu geminin köhne olduğuna, bilhassa kazanının eski olduğuna ve kazan altının hiçbir zaman tamire tabi tutulmadığına dair bir rapor hazırlamıştı. Geminin makinesinin harap ve kuvvetsiz olduğu, bu sebeple gemiyi 8-9 milden fazla götüremeyeceği, yelkenler ne kadar elverişli olursa olsun Ertuğrul'un bu seferi yapmaya muktedir olamayacağı hususu da Harty'ın hazırlayıp, Bahriye Nezareti'ne sunduğu raporda yer almıştı. Şura-yı Bahriye azasından Şükrü Paşa'nın ve Bahriye Erkan-ı Harp Dairesi'nde görevli Ferik Woods Paşa'nın da Ertuğrul Fırkateyni'nin Uzak Doğu seferi için uygun olmadığına ilişkin görüş bildirdiği kaynaklarda yazıyor."
Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa'nın, raporlardan padişaha bahsetmediğini ve Binbaşı Harty'i başka bir gemiye atadığını belirten Korkmaz, padişahın Bahriye Nezareti'ne gönderdiği yazılı emirde Japonya'ya hareket ettirilecek geminin her yönden hazırlığının tam yapılması, teknik eksiklikleri varsa giderilmesi yönünde birkaç defa tebligatta bulunduğunu aktardı.
Fırkateynin Süveyş Kanalı'ndan geçerken, 28 Temmuz 1889'da kanalın sığ sularında kuma saplandığını ve kanal idaresinin yardımıyla kurtarıldığını anlatan Korkmaz, geminin iskeleye bağlıyken rüzgarın şiddetiyle ters yöne dönerek, sahile çarptığını ve dümen bodoslamasının kırıldığını belirtti.
Haberin İstanbul'a ulaşması üzerine Bahriye Nezareti'nin, fırkateyni seferden çekip, Osman Bey'in yanına alacağı birkaç kişiyle bir posta vapuruna binip, Japonya'ya gitmesini teklif ettiğini ancak tamiratın birkaç günde tamamlanacağı öğrenilince bu fikirden vazgeçildiğini ifade eden Korkmaz, buna karşın fırkateynin Süveyş'ten 23 Eylül'de ayrılarak Cidde Limanı'na hareket ettiğini dile getirdi.
UĞRADIĞI LİMANLARDA COŞKUYLA KARŞILANDI
Geminin 7 Ekim 1889'da Yemen'in Aden Limanı'na uğrayıp, burada kömür ikmali yaptığını belirten Korkmaz, şunları kaydetti:
"20 Ekim'de İngiliz işgali altındaki Bombay Limanı'na ulaşan firkateyn, buradaki yerli Müslüman ahali tarafından coşkuyla karşılandı. Gemiyi günde yaklaşık 20 bin, bir hafta içinde ise toplam 150 bine yakın kişi görmeye geldi. Hindistan'da yayın yapan Advocate of India adlı İngilizce gazete, Ertuğrul'un Bombay'a gelişiyle ilgili 29 Ekim 1889 tarihli sayısında, firkateynin Hindistan'ın Müslüman halkı üzerinde geniş bir tesir bıraktığını yazdı. Cuma günü gemi mürettebatından 150 kadar asker ve subayın karaya çıkarak camide cuma namazını eda ettikleri ve bu sırada mürettebatın yolda kalabalık bir halk kitlesi tarafından saygıyla selamlandığı bilgisi de haberde yer aldı. Gemi 8 Kasım'da Sri Lanka'nın başkenti Kolombo'ya ulaştı. Mürettebat cuma namazını eda etmek için topluca gemiden inince halkta müthiş bir coşku uyandı. 300 bin nüfusu olan Kolombo'da yaklaşık 200 bin kişi gemiyi ziyaret etti ve Halife Sultan II. Abdülhamid'e ve Osmanlı Devleti'nin daima payidar olması için dualar etti. Müslümanlar, mürettebatı büyük bir muhabbet ve içtenlikle bağırlarına basıp, ziyafet sofraları hazırladı."
15 Kasım'da Singapur Limanı'na ulaşan firkateynin, burada da Müslümanlar tarafından büyük bir coşkuyla karşılandığını vurgulayan Korkmaz, tayfun mevsimi olması sebebiyle fırkateynin Singapur Limanı'nda 4 ay kadar zorunlu olarak demirli kaldığını anlattı.
Aynı günlerde İstanbul'dan Miralay Osman Bey'e Tuğgeneral unvanı verildiğini belirten Korkmaz, geminin uzun süre kalacağını haber alan uzaktaki Sumatra, Cava ve Siyam Müslümanlarını temsilen gelen heyetlerin, Flemenklerin bölge halkına yaptığı zulümleri aktardığını söyledi.
Firkateyn 15 Mart 1890'da Singapur'dan hareket ederek, sırasıyla Saygon, Hong Kong Limanı, Nagasaki ve Kobe'ye uğradığını, 7 Haziran 1890'da ise Yokohama Limanı'na demir attığını belirten Korkmaz, "Altı ay sürmesi planlanan bu seyir, yaşanan aksaklıklar sebebiyle 10 ay 3 hafta sürdü. Gemi mürettebatı, Japon halkı ve yetkilileri tarafından gayet dostane bir şekilde karşılandı. Ertuğrul Fırkateyni'nin komutanı Osman Paşa, yanına aldığı bazı subaylarla Tokyo'ya giderek, Japon İmparatoru Meiji tarafından kabul edildi. Sultan II. Abdülhamid'in mektubuyla diğer hediyeleri takdim etti." ifadelerini kullandı.
"GÖSTERİLEN İLGİ SÖMÜRGECİ DEVLETLERİ TEDİRGİN ETTİ"
Dr. Korkmaz, Ertuğrul Fırkateyni'nin Japonya'ya gönderilmesinin her ne kadar resmi açıklamalarda iade-i ziyaret, dostane ilişkilerin geliştirilmesi, Bahriye Mektebi öğrencilerinin tecrübe kazanmasına yönelik bir faaliyet olarak gösterilse de Sultan II. Abdülhamid'in o yıllarda olgunlaştırmaya başladığı Pan-İslamist politika çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Sultan II. Abdülhamid'in, bu seyahati, Batılı sömürgeci devletlerin himayesine girmek zorunda kalan Asya'daki Müslümanlara yönelik birlik mesajı iletmek için fırsat olarak kullanmak istediğini aktaran Korkmaz, şöyle konuştu:
"Halifenin sancağını taşıyan bir elçi hüviyetindeki firkateyne uğradığı limanlarda Müslümanların sevgi gösterileri padişahın bunda başarılı olduğunun kanıtıdır. Cidde ve Aden limanlarından sonra uğranılan ve İngilizler ile Fransızların sömürgeleri altında bulunan Bombay, Singapur, Saygon ve Hong Kong'da Müslümanların Ertuğrul gemisine olan teveccühleri sömürgeci devletleri tedirgin etti. Seyahat, Sultan II. Abdülhamid'in Asya'daki Müslüman halklar arasındaki nüfuzunu teyit etmekle birlikte güçlenmesine de vesile oldu. Osmanlı padişahının üzerinde bulunan halife sıfatı, her ne kadar bir unvan olarak kalmış gibi gözükse de İngiltere için hala en önemli bir korku unsuruydu. Müslüman halkta ise her ne kadar sömürge altında yaşasalar da yalnız olmadıkları psikolojinin oluşmasına katkı sağladı. Ertuğrul firkateyninin seyri, bir geminin uğradığı limanlarda ülkesini nasıl iyi temsil ettiğinin ve bunun diplomasi açısından ne derece önemli olduğunun önemli bir göstergesi olmuştur."
Korkmaz, üç ay kadar Japonya'nın Yokohama Limanı'nda kalan firkateynin Japon yetkililerin tayfun mevsimi uyarılarına rağmen Osman Paşa'nın İstanbul'dan gelen hareket emrini geciktirmek istememesi sebebiyle yola çıktığını söyledi.
Firkateynin hareketinden kısa bir süre sonra giderek şiddetini artıran muhalif bir rüzgarla karşı karşıya kaldığını ve hasar alan geminin Oşima Burnu'nun kayalıklarına çarparak, battığını ifade eden Korkmaz, "16 Eylül 1890 saat 21.00 sıralarında meydana gelen bu büyük deniz kazasında gemide bulunan Osman Paşa, gemi süvarisi Yarbay Ali Bey ve 54 subayın da içinde bulunduğu 526 mürettebat şehit oldu. Sadece 69 kişi kurtulabilmiş olup, bunların çoğu da yaralı haldeydi. Ayrıca gemidekilerden 13 kişi daha önce kolera ve çeşitli hastalıklar sebebiyle vefat etmişti." diye konuştu.
Olayı haber alan Japon İmparatoru Meiji'nin kaza sebebiyle çok üzüldüğünü ve kurtulanların tedavisi için emir verdiğini vurgulayan Korkmaz, ayrıca kazaya ilişkin Japon makamlarınca hazırlanan detaylı raporların da Osmanlı İmparatorluğu'na gönderildiğini dile getirdi.
JAPONLAR DA ŞEHİT AİLELERİ İÇİN YARDIM GÖNDERDİ
Kazadan kurtulanların imparator tarafından tahsis edilen Kongo ve Hiei adlı Japon savaş gemileriyle İstanbul'a gönderildiğini aktaran Korkmaz, bu gemilerin 2 Ocak 1891'de İstanbul'a geldiğini ve 40 gün İstanbul'da kaldıktan sonra Japonya'ya hareket ettiğini belirtti.
Türk denizcilik tarihinin en büyük kazalarından biri olarak nitelendirilen olayın haberinin İstanbul'a üç gün sonra ulaştığını ifade eden Korkmaz, kazanın hemen ardından Sultan II. Abdülhamid'in emriyle kazada şehit olanların ailelerine nakdi yardım yapılması maksadıyla bir komisyon kurulduğunu ve ailelere maaş bağlandığını ayrıca Japon hükümeti ve halkı tarafından toplanan yardımların da İstanbul'a gönderildiğini kaydetti.
Ertuğrul Fırkateyni'nin iki ülke ilişkilerine etkisini de değerlendiren Korkmaz, sözlerini şöyle tamamladı:
"Coğrafi uzaklık sebebiyle Türk-Japon ikili ilişkileri geç bir tarihte başladı.Ertuğrul Fırkateyni'nin Japonya'ya gönderilmesi iki ülke ilişkilerinin ve bir dostluğun başlangıcı oldu. Ziyaret, Japon halkında Türklere karşı bir yakınlık ve sempati oluşturdu. Firkateynin dönüş yolunda elim bir kaza sonucu batması sonrasında yaralıların tedavisinde gösterilen hassasiyet ve onların İstanbul'a getirilmesi gibi gelişmeler ikili ilişkileri üst düzeye taşıdı. Japonya ile ilişkilerin geliştirilmesinde rol oynayan bir diğer faktör ise 1905 Rus-Japon Harbi'nde Japonya'nın kazandığı zafer oldu. Bu zafer Osmanlı idarecileri üzerinde, Doğulu bir devletin bir Batı devletini yenmesi açısından dikkat çekici bulundu. Üstelik bunu Batı'nın tekniğini almakla birlikte kendi kültürüne sahip çıkan bir devlet olarak yapması, bazı Osmanlı idarecilerini etkiledi ve örmek alınabilecek bir model olarak değerlendirildi."
DENİZ HABER AJANSI