1940’lardan sonra teknolojinin katkısıyla uygulanan endüstriyel balıkçılık İstanbul Boğazı'ndaki dengeleri de alt-üst etti. Ahmet Rasim'in; 1800'lerin sonunda kaleme aldığı, "'Vay Lüfer vay' diye koca Balık pazarını inim inim inleten balıkçılar meğer ateş püskürdüklerinden bağırıyorlarmış. Lüfer sözünü duyup da bir parça olsun dönüp bakmayacak İstanbullu farz edemem..." dizeleriyle edebiyat tarihimize de kazınan, Boğaz'ın simgelerinden lüferin yaşam alanı hızla daraldı ve 1990'ların sonuna doğru 'yok olma' tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.
2000'li yıllarda uğruna kampanyalar düzenlenen lüfer, 2019'un sonunda Marmara'da ortaya çıkan müsilajla yeniden 'var olmaya' başladı. Ancak Marmara'nın diğer balık türleri için haberler iyi değil.
MÜSİLAJIN ETKİSİ ARAŞTIRILIYOR
Geçtiğimiz ay başlayan av sezonu Marmara'dan hamsileri kaçırsa da lüferlerin çoğalmasına vesile oldu. Marmara'da yıllar sonra lüfer görülmesinde, müsilajın ne derece etkili olduğuna bilim insanları kafa yoruyor. Bu isimlerden birisi de İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Taner Yıldız.
'BALIK TÜRLERİNİN YARIDAN FAZLASI TEHLİKE ALTINDA'
Son yıllarda Marmara'da birçok balık türünün azaldığına dikkat çeken Yıldız, "Sadece lüfer değil tüm türlerle ilgili stokların biyolojik limitlerin dışında olduğu bilimsel çalışmalarla ortaya konuldu. 54 ticari stokun yüzde 85'inin aşırı avlanmış durumda olduğu ve Marmara Denizi'nde sadece 'sardalya' ve 'istavrit' stoğunun aşırı avlanmaya maruz kaldığı gözlendi" dedi.
Araştırmacılara göre; Saray çevresinin; sallarda balık tutma merakı da lüferin bölge için ikonik bir simge haline gelmesine neden oldu. Edebiyatımızda da kendine yer bulan lüfer, bir devre de (1858-1909) ismini verdi. Ayrıca avcılığı için bu devirde uğruna özel gümüş zokalar yapıldı.
Karadeniz'de de ticari olarak önemli 55 balık türünde 17'sinin yok olduğunu belirten Yıldız, "Ticari türlerin yarısından fazlası tehlike altında. Marmara Denizi'nde ise durum Karadeniz’den daha da kötü durumda. 19 adet yok olmuş tür ve ticari olarak soyu tükenmiş 22 tür tespit edildi. Burada stoklara olumsuz olarak etki eden faktörler aşırı avcılık, illegal-kayıt dışı-kural dışı balıkçılık, habitat kayıpları, kirlilik olarak sıralanıyor" diye konuştu.
‘Boğazın efendisi’ olarak adlandırılan lüfer; kurnaz, atılgan, yırtıcı ve suda hareket eden her şeye saldıran bir predatör olarak biliniyor. Tarihi kayıtlarda; Bizans döneminde orkinos ve palamut Boğaziçi’nin simgesi olarak geçiyor. Lüfer ise Osmanlı döneminde İstanbul’un simgesi olarak kabul ediliyor.
'İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİSİ ÇOK BÜYÜK'
Taner Yıldız, Marmara'da balık türlerinin azalmasının sebeplerini de şöyle anlattı:
"Kıyılara yapılan dolgu alanlar balıkların göç yollarını, yumurtlama ve beslenme alanlarını daraltıyor, üreme başarısını ve dolayısıyla stokun geleceğini oluşturacak yavru sayısında azalmalara neden oluyor. Bir diğer etken ise her yönüyle karşı karşıya kaldığımız iklim değişikliğine bağlı su sıcaklıklarının yükselmesi. Yakın zamanda yayınlanan bir çalışma, 1970-1990’lı yıllar arasında Liguarian Denizi’nde neredeyse hiç görülmeyen lüfer türünün 1990’lı yılların ortasında itibaren artan bir trendle bolluğunun bu denizde arttığını ortaya koyuyor. Buradan hareketle iklim değişikliği nedeniyle türlerin göç hareketlerinde kaymalar olabileceği unutulmamalıdır."
'STOKLARIN DURUMU ORTADA, UMUTLU OLMAK ZOR'
Hürriyet'te yer alan habere göre, balıkçı tekneleri İstanbul Boğazı’nın hemen her alanında avlanmaya başladı. Teknelerin fazlalığı ise bazı endişeleri beraberinde getirdi.
"Marmara yıllar sonra lüfer gördü ama bu avlanma politikaları sebebiyle kısa mı sürecek?" sorusuna Yıldız, mevcut balıkçılık yönetimi mevzuatına göre, İstanbul Boğazı’nda; Ahırkapı ve Kadıköy İnci Burnu Mendirek Fenerini birleştiren hat ile Yeniköy Vapur İskelesi ve Çubuklu Kozaltı Burnunu birleştiren hat arasında kalan alanda gırgır ağları ile su ürünleri avcılığının yasak olduğunu söyledi.
Yıldız, "Yani, boğazın kuzeyinde gırgır ağları ile avcılığa zaman ve derinlik yasağına uygun olması şartı ile izin verilmektedir. Diğer küçük tekneler ise boğazın her yerinde Trafik ayrım hattı dışında avcılık yapabilmektedir" diyen Yıldız, lüferin varlığının kısa sürüp sürmeyeceğini söylemenin zor olduğunu söylüyor ve ekliyor, "Ancak stokların mevcut durumu ortadayken gelecek için olumlu ve umutlu olmak da zor..." dedi.
Defne yaprağı... Sarıkanat... Çinakop... Lüfer... Kofana... Sırtıkara... Farklı balık türleri sanılsa da aslında aynı aile bireylerinin 'boylarına' göre sıralanışı. Ancak bu listede, 'çinakop'tan sonrası yıllardır Marmara'da görülmüyordu.
LÜFER BAŞTA OLMAK ÜZERE BALIK ÇEŞİTLİLİĞİ İÇİN HANGİ ÖNLEMLER ALINMALI?
Bu soruyu yanıtlayan Doç. Dr. Taner Yıldız şu tespitlerde bulundu:
- Stokların daha kötüye gitmemesi için koruyucu tedbirler almak gerekiyor.
- Lüferlerin ilk üreme boyuna gelmemiş “çinakop” ve “defne yaprağı” türlerinin avı denetlenmeli. Her bir türün her bir bireyi en az bir kere üreme şansı verilmeden stoktan çekilmemeli.
- Balıkçı teknelerince avlanan ve karaya çıkarılan av miktarı sınırlanmalı.
- Ülkemizde hamsi ve beyaz kum midyesi gibi türler için uygulanan kota lüfer için de uygulanmalı.
- İstanbul Boğazı gibi hassas habitatlarda tüm teknelere sağlanan “açık erişim modeli” (tutabildiği kadar) yerine en azından “kotaya dayalı yönetim modeli” (sınırlandırılmış) getirilmeli.
- Marmara Denizi’nde koruma alanlarının sayısı acilen arttırılmalı.
- 15 metre üstü her teknede su bilimleri/su ürünleri mühendisleri gözlemci olarak çalıştırılmalı ve avcılık kontrolleri yerinde yapılmalı.
- Oltacılar için de belli avlanma platformları yapılarak giriş ve çıkışlar kontrol edilmeli.
- İstanbul Boğazı’nda balıkçılık yönetimi düzenlemeleri mutlaka deniz trafiği dikkate alınarak yeniden düzenlenmeli.
- Avrupa Birliği Konseyi 2006 yılı itibariyle yürürlüğe koyduğu düzenlemede gırgır avcılığını kıyıdan en az 300 metre mesafe içerisinde ve 50 metreden sığ sularda yasakladı. Endüstriyel balıkçılığın kapasite bakımından en büyük paydaşı olan gırgır tekneleri için Türkiye’de ise bu derinliksel yasak 18 metreden 24 metreye çıkarıldı ancak mevzuat uygulamaya geçirilirken herhangi bir bilimsel çalışma yapılmadı. Gırgır balıkçılığı için uygulanacak derinliksel yasak, sahada yapılacak çalışmalar sonucunda AB kurallarına uyum çerçevesinden ele alınmalı ve kıyısal alanların korunması için 50 metreye çıkarılmalı.
DENİZ HABER AJANSI