Kabotaj; Fransızca'da yakın kıyılarda, özellikle de bir ülkenin kendi limanları arasında yapılan ticari denizcilik anlamını taşımaktadır.
1 Temmuz 2012 Denizcilik ve Kabotaj Bayramının 86.yıl dönümü tüm denizcilerimizin ve halkımızın kutlu olsun. Deniz ticaretinde Kabotaj hakkını ilk kez 16.yy ortalarında denizci bir ülke olan İngiltere kullanmıştır. Devletler kendi ekonomik durumları ve siyasal amaçlarına göre Kabotaj hakkını kullanmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik temellerinin atıldığı 1923 Birinci İzmir İktisat kongresinde köklü bir geleneği ve büyük bir geçmişi olan Türk denizciliği, ekonomideki vazgeçilmez yerini yeniden almış, gücünü yitiren Osmanlı İmparatorluğunun Kapitülasyonlarla yabancılara terk ettiği deniz varlığına yeniden sahip olmuştur.
Kongre çalışmaları sırasında hazırlanan ve 19 Nisan 1926 tarihinde TBMM de kabul edilmiş ve 1 Temmuz 1926 tarihinde yürürlüğe giren Kabotaj kanunu, bu nedenle bir anlamda Kurtuluş Savaşı’nın denizlerdeki zaferidir. Yabancı devletlerin deniz ticaretindeki hakimiyeti bu yasanın yürürlüğe girmesi ile son bulmuştur. Kabotaj Kanunu denizlerimize sahip çıkma bilincini insanımıza aşılamış. Denizciliğimizin gelişip büyümesinde önemli rol oynamıştır. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk Milletine en büyük armağanlarından biriside Kabotaj Kanunudur.
Osmanlı Devleti, kapitülasyonlarla Türk denizlerinde, yük ve yolcu taşıma hakkını Batılı devletlere vermişti. Deniz ulaştırmasının büyük bir bölümü ile önemli limanların işletilmesi yabancıların elindeydi. Bu nedenle Türkler, kendi denizlerinde ticaret yapamaz durumda idi. Lozan Antlaşması ile Türk denizlerinde gemi işletme hakkı (kabotaj hakkı) Türklere bırakıldı. Kabotaj hakkının tam olarak uygulanmaya konulması, 1 Temmuz 1926 tarihinde çıkarılan Kabotaj Kanunu ile gerçekleşti. Bu kanunla Türk karasularında yolcu ve yük taşıma hakkı sadece Türk gemilerine verildi. Böylece Türkiye’nin denizlerinde tam bağımsızlığı sağlanmış oldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, millî ekonomi gereğince yabancıların Osmanlı Döneminde kapitülasyonlardan yararlanarak kurdukları ticaret işletmelerini satın alarak millîleştirme (devletleştirme) girişimlerinde bulunmuştur.
Ancak, Kabotaj Kanunu ile kazandığımız avantajı, denizcilik sektörümüzün her alanında layıkıyla kullandığımızı söylemek de ne yazık ki mümkün değildir. Gerek yük taşımacılığında, gerekse yolcu taşımacılığında denizyollarını gerektiği gibi kullanamadık. Halbuki, 8333 km'lik sahil şeridi ve üç yanının denizlerle çevrili olması açısından ülkemiz, en ucuz ve en çevre dostu taşımacılık türü olan deniz taşımacılığını geliştirmek için her türlü avantaja sahiptir.
Yüz yıllardır Rumların 'orada cinler var, uzak durun' yalanlarına inanıp denize sırtını dönen vatandaşımıza denizi sevdirmeliyiz. Bu önemli günde doğru denizcilik politikalarıyla kabotaj taşımacılığını canlandırmanın yollarını aramalıyız.