Denizlerimizin korunması için 21 yıldır çalışan Türk Deniz Araştırmaları Vakfı(TÜDAV), hazırladığı raporla balıkçılıkta yaşanan sorunlara değindi. Aşırı ve kontrolsüz avcılık nedeniyle balık stoklarında büyük azalma yaşandığına dikkat çeken ve tükenişte deniz kirliliğinin payına da değinen TÜDAV Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk’e göre, stoğu korumak için Türkiye’deki balıkçıların yurt dışında ava yönlendirilmesi gerekiyor.
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk, Marmara Denizi için acil eylem planı hazırlanması gerektiğini söylüyor: “Bir zamanlar kılıç ve orkinos balıkları İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e göç ederdi. İstanbul Boğazı, Akdeniz ile Karadeniz arasında göçmen türler için biyolojik koridor ve Türk Boğazlar Sistemi’nin dünyada başka örneği yok. Ama ekolojik ve biyolojik koridor artık kirlenme ve aşırı avcılıkla tehdit altında. Marmara Denizi adeta ülkemizin yatak odası, su canlıları için bir kuluçkalıktır. Marmara Denizi, hem Akdeniz hem Karadeniz için bir anlamda genetik materyal havuzudur. Marmara Denizi’ni korumak için acil eylem planı gerekiyor.”
Karadeniz uyarısı
Karadeniz balıkçılar için iş ve aş kapısı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Öztürk, “Karadeniz’in kirlenip canlı türlerinin yok olması ekonomimizi ve Karadeniz ekolojisini çabuk ve olumsuz etkiler. Karadeniz Akdenizleşmekte. İklim değişikliğine bağlı olarak daha fazla Akdeniz kökenli türlerin Karadeniz’e girdiğini tespit ediyoruz. Karadeniz’in Akdenizleşmesi ekosistemi çok olumsuz etkileyecektir. Türkiye denizleri; kirlenme, iklim değişikliği, yabancı türler, aşırı ve yasadışı balıkçılık konularında zorlu bir sınav veriyor. Oysa denizler sadece gıda kaynağı değil aynı zamanda suyu, rüzgarı, dip çamuru ve kumuyla sağlık kaynağı. Milyonlarca yılda oluşan eşsiz tabiatın korunması ve temiz kalması gerekir. Çevresel felaketler nedeniyle balık stokları azalıyor. Hatta birçok tür yok olma tehlikesi altında” dedi.
Plastik kullanımı azalmalı
Denizlerin kirlilik baskısı altında olduğunu anlatan Öztürk tehlikeli tabloyu şöyle anlatıyor; “Türkiye kıyı ve denizleri yoğun evsel kirlenme baskısı altında. Modern biyolojik arıtma için yeni bir yaklaşım gerekli. Kirlenme nedeniyle denizlerimizde başta da Marmara Denizi’nde azoik-ölü noktalar oluştu. Dünyada en kötü plastik atık yönetimine sahip ülkeler arasındayız. Mikroplastikler, büyük plastik parçaların sürtünme yada güneş ile parçalanması ve bakteriler tarafından yenmesiyle ortaya çıkıyor. Çözünen zehirli kimyasallar besin zinciri yoluyla insana geçiyor. Öncelikle plastikleri yerinde ayrıştırmalı. Denizler ve okyanuslar, soluduğumuz oksijenin yarısını üretirken küresel iklimin düzenlenmesinde büyük rol oynar. Geçen yüz yılda deniz seviyesi küresel ölçekte 10-20 santimetre. yükseldi. Akdeniz’de geçen yüzyıla göre 20 cm yükseklik öngörülüyor. İklim değişikliği izlenmeli ve planlanması yapılmalı. Nufüs artışının yüzde 2 olduğu ülkemiz halen bir protein deposuyken iklim değişikliği ile ortaya çıkacak sorunlar geleneksel balıkçılığa büyük zarar verecektir.”
Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’de deniz koruma alanları bulunmasına karşın Karadeniz ve Marmara denizlerinde hiç koruma alanı olmadığını vurgulayan Öztürk, “Taraf olduğumuz Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne göre 2020 yılına kadar deniz alanlarımızın yüzde 10’unun deniz koruma alanı ilan edilmesi gerekli” diye konuştu.
Olta balıkçıları: Palamut ve lüfer çok azaldı
Olta balıkçılığının bilinçli yapılması için kurulan İstanbul Amatör ve Sportif Olta Balıkçılığı Derneği, yasal limitlerin altındaki balıkları avlamaktan kaçındıklarını belirtti. Dernek başkanı Erol Örkçü, şu açıklamalarda bulundu; “Palamut ve lüferin çok azaldığını görüyoruz. Besin fazla olduğundan en zengin balık faunası kıyı bölgelerdedir. Yumurtadan çıkan larvalar ve genç balıklar ilk hayat dönemlerini sığlık alanlarda geçirirler. Bu bölgelerin bozulması ya da türler arasında dengesizlik bazı türlerin ortamı terk etmesine ya da yok olmasına yol açabilir. 50 metre derinliklere kadar kıyı alanlarının korunması gerekiyor. Yasaklar denetlenmediği için yeteri kadar uygulanmıyor. Ülkemiz balıkçılığının kurtulması için Su Ürünleri Bakanlığı’nın kurulması düşünülebilir.”
Mavi Anayasa Mavi Seferberlik
50 yıldır ekmeğini denizden çıkartan ve balıkçılar arasında ‘Baba Yalçın’ adıyla tanınan Yalçın Çelik, denizlerimizin eski günlerine dönmesi için ilginç önerilerde bulunuyor. Çelik, 1960-70’lı yıllarda olduğu gibi palamut sürülerinin arkasından Marmara Denizi’ne girecek orkinosları görmek için ‘Mavi Anayasa, Mavi Seferberlik’ ilan edilmesi gerektiğini söylüyor.
‘Ava kapatılmalı’
“Öncelikle Marmara Denizi için harekete geçilmeli. Doğuda Darıca, güneyde Adalar, batıda Yeşilköy, kuzeyde İstanbul Boğazı arası balıkçılığa tamamen kapatılmalı. Sadece olta balıkçıları girmeli. Bu karar 35 yıl önce alınmalıydı. Çanakkale Boğazı’nda aynı yasaklar uygulanmalı. Marmara Denizi’nde yasak olan dip trolü tamamen bitirilmeli. Türk karasularının tamamında ışıkla avcılık tarih olmalı. Uskumru yıllar sonra geri döndü ama tarihi hata yapılarak ışıkla avcılığına izin verildi. 20 metreden büyük tekneler açık denizlere yönlendirilmeli. Av filosu küçültülmeli ve büyük tekneler avdan çıkartılmalı. Lüferin soyu tehlikede çünkü orta su trolü adlı avcılık, çinekop katliamı yapıyor. Tüm tekneler için kota sistemi uygulanmalı ve çinekopa önem verilmeli. 20-23 santimetre arasına çinekop, 24- 26 santimetreye sarıkanat, 27-35 santimetreye lüfer denilmeli.”
Kota formülü
12 metre altındaki küçük teknelerle günü birlik avcılık yapan balıkçıların üye olduğu Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği de denizlerimizin bereketli günlerine dönmesi için önerilerde bulundu.
Küçük ölçekli av araçları ile tari hsel bilgiye dayalı balıkçılık yaptıklarını söyleyen GELBALDER Yönetim Kurulu üyesi Kenan Gedikli, “En önemli sorunumuz aşırı, plansız ve kayıt dışı avcılık. Kıyıda yaşayan türleri bu nedenlerle kaybediyoruz. Dip balıklarında (kalkan, barbunya, kırlangıç, mezgit) cinsel olgunluğa geç erişir ve avcılığında büyük gelgitler olmaz. Pelajik türler ise (istavrit, palamut, uskumru, kılıç) aşırı avcılıktan ve iklimsel koşullardan kolayca etkilenir. Ne kadar hamsi avlamamız gerektiğini bilmek ve bu miktarı balıkçılık filosuna adil bir biçimde dağıtmak zorundayız” dedi.
Kaynak: Gökhan KARAKAŞ / Milliyet