İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Sualtı Kültür Mirası ve Denizcilik Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce (SUDEMER) yürütülen ‘Türk Batık Envanteri: Mavi Miras’ projesinin 2023 yılı su altı araştırmaları tamamlandı; 2 yeni batık tespit edildi. Yüzde 80 yerli ve milli olan su altı robotik teknolojileri sayesinde antik çağ deniz ticaretinin açık deniz rotaları da ortaya çıkartıldı.
DEÜ SUDEMER tarafından kullanılmaya başlanan ileri deniz teknolojileri ile bu yıl derin sularda çok sayıda batığa ulaşıldı. ‘Türk Batık Envanteri: Mavi Miras’ projesinin 2023 yılı su altı araştırmaları kapsamında 2 yeni batık keşfedildi. Su altı robotik teknolojileri sayesinde antik çağ deniz ticaretinin açık deniz rotaları da ortaya çıkartıldı.
Doç. Dr. Harun Özdaş başkanlığında, Doç. Dr. Nilhan Kızıldağ başkan yardımcılığında yürütülen projede; özel olarak tasarlanan, yerli ve milli imkanlar ile üretilen su altı robotik sistemler kullanıldı. 2023 yılında rotasını derin sularına çeviren ekip, bu hedefleri yüzde 80 yerli ve milli teknoloji kullanılarak üretilen ‘Demre’ isimli uzaktan kumandalı su altı robotu-ROV teknolojisi ile görüntüledi. Keşfedilen 2 yeni batık ile 2023 yılı araştırmalarında sonar verileri ile 85-100 metre arasındaki batık sayısı, 10’a yükseldi. Bu batıklar, bir Türk üniversitesi tarafından yerli ve milli teknolojiler kullanılarak yapılan araştırmalarda bulunan en derin batıklar olarak literatüre girdi.
"Batık sayısı 10’a yükseldi"
Çalışmalara ilişkin bilgi veren Doç. Dr. Harun Özdaş, “Türkiye’de yaptığımız, özellikle Ege’de yoğunlukla çalıştığımız araştırmalarımızda batık sayımız 350’yi aşmış durumda. Bu sayı, son 10 yılda yaptığımız çalışmalarda coğrafi bilgi sistemine aktardığımız sayıdır. 2023 yılında yaptığımız çalışmalarda ise derin sulara yöneldik ve burada da yüksek teknoloji kullandık. Muğla ve İzmir kıyılarında, derin sularda, 85 ile 100 metrede yüksek teknoloji kullanılarak çalışmalar yaptık. Buralar dalınabilir derinliklerin ötesinde olduğu için su altında kullanılan robot teknolojiyi kullanmamız gerekti. Yüzde 80 oranında yerli ve milli teknoloji olarak geliştirmiş olan, ROV olarak isimlendirdiğimiz cihazlar ile bu sene bulduğumuz 2 batıkla beraber, toplam Bodrum Yarımadası’nın kuzeyinde açık denizde bulunan batık sayısı 10’a yükseldi” dedi.
"Batıklar , 800 yıllık bir zaman dilimini gösteriyor"
Gemi kalıntılarının aniden değişen hava olayları sonucu battığının anlaşıldığını dile getiren Doç. Dr. Özdaş, “Batıklar, Dilek Boğazı’ndan, Efes’ten çıkan gemilerin Bodrum Kanalı’na girerken açık denizi kullandıklarını gösteriyor. Aynı zamanda batıklardan birisi, Bodrum Yarımadası’nın kuzeyinde hava şartlarının çok sert olduğunu gösteriyor. Burada bulunan batıklar, M.Ö. 4’üncü yüzyıldan M.S. 4’üncü yüzyılı, 800 yıllık bir zaman dilimini gösteriyor. 800 yıllık bir süre içerisinde gemiler açık denizden geçerken açık denizdeki hava şartlarına bağlı alabora olarak batmışlar.
Kuzey-güney yönlü antik deniz ticaret rotaları üzerinde yoğun bir trafiğin olduğu düşünülen bölgede; 85 metre derinlikte bulunan kalıntılardan biri, M.Ö. 2’nci yüzyıla tarihlenen bir ticaret gemisine ait. Batık alanında yaklaşık 200 kadar sivri kulplu Rodos tipi amforalar ile çeşitli mutfak kapları görüldü. Bu batığa yaklaşık 2 kilometre mesafede ise M.S. 47üncü yüzyıl Roma dönemine tarihlenen bir diğer batık tespit edildi. Batığın kargosunun 100-150 kadar silindir gövdeli ve yivli amforalardan oluşturduğu anlaşılıyor. Her 2 batığın kargosunun ve ahşaplarının önemli bölümünün kumluk zeminde gömülü olduğu tespit edildi” diye konuştu.
Sert hava koşulları nedeniyle batmışlar
Genel anlamda kıyı seyri yapan gemilerin kayalara ya da burunlara çarparak battığının kabul edildiğini söyleyen Doç. Dr. Özdaş, “Fakat bu son yaptığımız çalışmada antik çağda da gemilerin açık deniz seyirleri yaptığını ve sert hava koşulları nedeniyle battığını belirledik. Bu çalışmalarımız Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan aldığımız izin ve destek ile gerçekleşiyor. Bu çalışmalarımızda enstitümüze bağlı ‘Piri Reis’ gemisi dışında başka gemileri de kullanıyoruz. Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü, ülkemizde bu alanda en yüksek teknolojiye sahip ve aktif olarak çalışan, ayrıca en sağlıklı bilimsel su altı kültür mirası veri tabanını kazandırmış üniversite. Üniversitemiz, 2021 yılında araştırma üniversiteleri arasına girdi. Bu çerçevede biz de mevcut yüksek teknolojimiz ile deniz bilimleri ve su altı arkeolojisi alanında öncü bir rol üstlenerek, Cumhuriyet’imizin yeni yüzyılı vizyonuyla açık denizlere yelken açarak, araştırmalarımıza devam edeceğiz” dedi.
"Işık sistemi, ortam aydınlatması yapabiliyor"
Çok farklı bilim dallarından öğrenci ve öğretim üyeleri ile çalıştıklarını anlatan Doç. Dr. Özdaş, “Jeofizik, deniz jeofiziği, deniz biyolojisi, tarih, Osmanlı tarihi, arkeoloji, su altı arkeolojisi olmak üzere değişik disiplinlerden gelen 15 kişilik bir ekip ile çalışmalarımızı yürütüyoruz. Üniversitemiz, araştırma üniversitesi konseptinde mevcut teknoloji açısından da ülkemizdeki bu alandaki en gelişmiş, yüksek teknolojiye sahip üniversite olarak kabul ediliyor. Bu çerçevede zaten otopilot sistemine sahip ROV cihazımızda fotogrametrik kayıt sistemi ile 200 metreye kadar olan derinlikleri bu cihazla tespit edebiliyoruz.
Fakat elimizdeki diğer teknoloji, 1000 metreye kadar ulaşabiliyor. Öncelikle sonarla tespit ettiğimiz bu lekeleri, anomalileri derin sularda bu teknolojiyle kaydediyoruz. En önemli özelliği, sadece bu kayıt sistemi değil; aynı zamanda ışık sistemi. Çünkü suyun altında belli bir derinlikten sonra ışık kayboluyor. Yüzde 80 yerli ve milli teknoloji ile yapılmış olan ROV cihazımızdaki ışık sistemi, ortam aydınlatması yapabildiği için çok sağlıklı kayıt alabiliyor. 2023 yılı araştırmasının ekip üyeleri arasında İrfan Yıldız, Samet Harmandar, Güngör Muhtaroğlu, Selman Kahraman, Mustafa Cengiz, Deniz Can, Kadir İmal, İrem Ayvaz, Tansel Cuci ve Harun Can ile Bakanlık Temsilcisi Tayfun Ok ve İlknur Subaşı yer aldı” diye konuştu.
DENİZ HABER AJANSI