"Finansal Metamorfoz ve Geleceğe Dönüş" temasıyla düzenlenen 10. İstanbul Finans Zirvesi'nin ikinci gününün açılış konuşmasını yapan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkan Yardımcısı ve İMEAK Deniz Ticaret Odası (DTO) Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Kıran, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin güney sınırındaki huzuru tesis etmek amacıyla teröre karşı başlattığı Barış Pınarı Harekatı'nda muzaffer olmasını diledi.
Dünya ekonomilerinin yüzde 90’ında büyümenin yavaşladığını aktaran Kıran, 2019’da son 10 yılın en düşük küresel büyüme oranının görüleceğini anlattı.
Kıran, ABD ve Almanya’da ekonomik aktivitenin yavaşladığına dair öncü sinyaller geldiğini vurgulayarak şunları kaydetti:
"Yavaşlama eğilimi özellikle gelişmekte olan ülkelerde daha net görülüyor. Çin, Hindistan ve Brezilya’daki büyümenin azalması pek çok nedenle endişe verici. İki yıl önce işler iyiydi. Şimdi kötü. Neden böyle oldu? Birçok neden sayılabilir. Ama bence birinci ve en önemlisi ticaret savaşlarıdır. Dünya Ticaret Örgütü tahminlerine göre küresel mal ticareti artış hızı 2019 yılında yüzde 2,6 olacak. Aynı oran 2018 yılında yüzde 3, 2017’de ise yüzde 4,6’ydı. Son 30 yıllık ortalamaya bakarsanız küresel ekonomi 1 birim büyüdüğünde küresel ticaretin 1,4 birim büyüdüğünü görüyorduk. Ancak, son dönemde bu oran bire birlere kadar geriledi. Yani dünyadaki ekonomik büyüme yeteri kadar küresel ticareti yaratmıyor. Başta ABD ve Çin arasındaki olmak üzere ticaret savaşları küresel ticaretin büyümesinin önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkıyor."
Ticaret savaşları nedeniyle sanayi üretimi ve yatırımların hız kestiğini dile getiren Kıran, "Eğer önlem alınmazsa sanayi üretimi ve yatırımlardaki yavaşlama yarın hizmetler sektörünü ve istihdamı da vuracaktır. Bu senaryo gerçekleşirse küresel ekonomi kötü bir döngüye girecek ve yavaşlama daha da derinleşecektir" diye konuştu.
"FİNANSAL SERMAYE AKIMLARININ ARTMASI BİR ŞANS"
Kıran, ticaret savaşlarının ekonomik maliyetinin 2020 yılında 700 milyar doları bulacağının tahmin edildiğini belirterek "Brexit ve jeopolitik risklerin neden olduğu belirsizlikler de ticaretin gelişmesini olumsuz etkilemektedir" dedi.
Her şeye rağmen küresel ekonomide öngörülebilirliği artırmanın mümkün olduğuna işaret eden Kıran, bunun için tüm ülkelerin uzun vadeli kazanımlara odaklanan bir ortak politika çerçevesi geliştirmesi gerektiğini söyledi.
Kıran, Dünya Ticaret Örgütü gibi yapıların zamanın ruhuna uygun olarak yeniden yapılanmasına ihtiyaç olduğunu dile getirerek G20’ye de düşen çok önemli görevlerin bulunduğunu vurguladı.
Kıran, "2008 küresel finans krizinden çıkarken G20 önemli bir koordinasyon mekanizması olarak çalışmıştı. Ülkelerin krizden çıkmak için attıkları adımların eşgüdümünü sağlamıştı. Benzer bir küresel türbülansı yaşadığımız şu günlerde G20’nin ve diğer çok uluslu yapıların yeni bir misyonla ortaya çıkması gerektiği açık" ifadelerini kullandı.
Küresel yavaşlamaya ilk tepkinin gelişmiş ülke merkez bankalarından geldiğine işaret eden Kıran, sözlerini şöyle sürdürdü:
"ABD ve Avrupa merkez bankaları piyasadaki para arzını artırıyor. Para arzı artarken, faizler düşüyor. Ancak, para politikasıyla yapabilecekler sınırsız değil. Yeniden bir quantitative easing (parasal genişleme) dönemine girildiği görülmekte. Pek çok gelişmiş ülkede reel getiri oranları negatif bölgede seyrediyor. Negatif reel getiri yatırım için iyi görünmekle birlikte bazı olumsuzlara sebep oluyor. Negatif reel faiz ortamında, tüketicilerin tasarruf eğilimi düşerken, yatırımcıların risk alma iştahı artıyor. Tüm bunlar şirketlerin borçluluğunu ve ülkelerin finansal kırılganlıklarını körüklüyor. Bakınız, dünyadaki finansal olmayan şirketlerin toplam borcu 80 trilyon dolara yaklaştı. Bu tutar 2008 küresel finans krizindeki seviyenin çok çok üzerinde.
Küresel sermaye, gelişmiş ülkelerdeki reel getiri düştükçe yüksek getiri sunan gelişmekte olan ülkelere yönelmekte. Kontrolsüz sermaye giriş ve çıkışları, gelişmekte olan ülkelerdeki makro istikrarı bozabiliyor. O nedenle bizim gibi ülkelerin ani sermaye giriş çıkışlarına karşı kendilerini koruyacak makro ihtiyati politikaları hayata geçirmeleri şart. Ağustos 2018’de yaşadığımız kur atağında hükümetimiz bu tedbirleri başarıyla aldı. Ve bu sayede makro göstergelerde istikrar yeniden büyük ölçüde tesis edildi. Louis Pasteur’ün 'Şans yalnız hazırlıklı zihinlere güler' diye güzel bir sözü var. Gelişmekte olan ülkelere gelecek finansal sermaye akımlarının artması bir şans."
"İLK OLARAK ORTAKLIK KÜLTÜRÜNÜN YERLEŞTİRİLMESİ GEREKİYOR"
Kıran, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Türkiye’nin artan küresel fon akımlarından aldığı payı artırması için kamunun ve özel sektörün yapması gerekenler var. Öncelikle şunu söyleyeyim küresel sermaye, ekonomik büyüme beklentisi ve potansiyeli yüksek olan ülkelere geliyor. Bu çerçevede Türkiye’nin yapması gereken potansiyel büyüme hızını artırmak. Bunun yolu da yapısal reformlardan geçiyor. Yargı, iş gücü piyasası ve eğitim gibi alanlardaki eksikliklerimizi gidermeliyiz. Şirketlerimizin verimliliklerinin artmasının önündeki tüm engelleri kaldırmalıyız."
Hükümetin yapısal reformlar konusunda arka arkaya çok sayıda adım attığını anımsatan Kıran, Türkiye'nin eylemlerin hayata geçirilmesiyle yüksek gelirli bir ekonomi olabilmek için gerekli kurumsal altyapıya kavuşacağını söyledi.
Kıran, özel sektörün bundan sonra borç finansmanından sermaye finansmanına doğru bir dönüşüm gerçekleştirmesi gerektiğine dikkati çekerek, Bunun için de ilk olarak ortaklık kültürünün yerleştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Şirketlere hisse karşılığı yatırım yapan girişim sermayesi fonlarıyla ortaklıklar kurulması gerektiğini vurgulayan Kıran, "Fonlar şirkete sermaye koyarken, şirketin karına da zararına da ortak oluyor. Şirketin büyümesinden, karlılığını artırmasından fonlar da kazanıyor. Fonlar, sahip oldukları bilgi birikimini ve küresel ilişki ağını ortak oldukları şirket için kullanıyor. Yatırım yaptıktan ortalama 5 yıl sonra da hisselerini devredip şirketten çıkıyor. TOBB olarak girişim sermayesi sektör meclisimizde fonların Türkiye’ye olan ilgisini artırmak için çalışıyoruz" bilgisini verdi.
DENİZ HABER AJANSI