• BIST 9639.77
  • Altın 2948.428
  • Dolar 34.6482
  • Euro 36.4157
  • İstanbul 10 °C
  • Ankara 3 °C
  • İzmir 12 °C
  • Antalya 14 °C
  • Muğla 9 °C
  • Çanakkale 12 °C

TÜDAV 'Denizler Raporu' yayınlandı

TÜDAV 'Denizler Raporu' yayınlandı
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı, kuruluşunun 20. yılında denizlerle ilgili ayrıntılı bir rapor yayınladı.

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), kuruluşunun 20. yılında denizlerle ilgili ayrıntılı bir rapor yayınladı. 45 sayfalık rapor yetkililerden tüketicilere, özel şirketlerden kamu kuruluşlarına kadar denizlerin korunması, kirliliğin önlenmesi için uyardı.

Denizler ve okyanusların, soluduğumuz oksijenin arısını ürettiğini, küresel iklimin düzenlenmesinde büyük rol oynadığını, aynı zamanda deniz ulaşımı, deniz turizmi, sağlık, balıkçılık gibi alanlarda ekonomik bir kaynak olduğunu hatırlatan rapor, bütün bu işlevleri “mavi ekonomi” olarak tanımlıyor ve mavi büyümenin önemine dikkat çekiyor.

Dünya ticaretinin yüzde 80’inin deniz yoluyla yapılıyor olması nedeniyle deniz ve okyanuslar kirleniyor. Aşırı ve bilinçsiz balıkçılık ile özellikle ülkemiz için önem taşıyan mavi büyüme açısından risk faktörü taşıyor. Rapor bu nedenle hem ulusal, hem de küresel çapta önlem alınması gereğine işaret ediyor.

TÜDAV’ın Raporu'nda, Türk Boğazlar Sistemi ve Marmara Denizi’ne özel bir yer ayırdığı görülüyor. Türk Boğazlar Sistemi’nin dünyada başka bir örneği bulunmayan özgün bir sistem ve göçmen türler nedeniyle Akdeniz ile Karadeniz arasında biyolojik koridor niteliğinde olduğunun altını çizen raporda Marmara Denizi için şu bilgilere yer veriliyor: “Marmara Denizi adeta ülkemizin yatak odasıdır, su canlıları için bir kuluçkalık, çevresindeki denizler için ise bir biyolojik koridor görevi yapar. Marmara Denizi, hem Akdeniz için hem de Karadeniz için bir anlamda genetik materyal havuzudur. Marmara Denizi için acil eylem planı gerekmektedir.”

Raporda Karadeniz için ise şu ifadeler kullanıldı; “Karadeniz denizciler ve balıkçılar için iş, aş kapısıdır ve kirlenip canlı türlerinin yok olması ekonomimizi ve bu denizi ve yakın denizlerin ekolojisini çabucak ve olumsuz etkileyeceğinden işte tam da bu nedenle korunması gerekir. Karadeniz Akdenizleşmekte. Son zamanlarda iklim değişikliğine bağlı olarak daha fazla Akdeniz kökenli türlerin Karadeniz’e girdiği tespit edilmiştir. Halen gözlenmekte olan bu olgu Karadeniz’in Akdenizleşmesi olarak değerlendirilmekte olup bu süreç gelecekte ekosistemi olumsuz etkileyebilecek bir gelişmedir.”

En büyük tehlike 'kirlenme'

TÜDAV, Türkiye denizlerinin de bütün dünya deniz ve okyanusları gibi kirlenme, iklim değişikliği, yabancı türler, aşırı ve yasadışı balıkçılık konularında zorlu bir sınavla karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor: “Denizler sadece gıda kaynağı değil aynı zamanda suyu, çevresinin güneşi, rüzgarı, dip çamuru ve kıyı kumuyla (Thalassoterapi) büyük bir sıhhat kaynağıdır. Ancak bunun için milyonlarca yılda meydana gelen bu eşsiz tabiatın korunması ve temiz kalması gerekmektedir. Bu aynı zamanda gelecek kuşaklara bırakılacak bir miras ve haktır. Aşırı ve bilinçsiz avcılığın yanı sıra çevresel felaketler nedeniyle balık stokları devamlı azalmaktadır. Hatta birçok tür yok olma tehlikesi altındadır. Dünya Okyanus ve denizlerinde avlanan balık miktarı istikrarlı bir şekilde düşüyor. 2007’den 2015’e yaşanan düşüş ise yüzde 32’dir. Ülkemizde yaşanan balık avcılığının aşırı olarak yapılması ve balık kaynaklarının yönetilmesi sırasında ortaya çıkan zafiyetler sonucu, deniz balıkçılığı büyümesini kaybetmiş ve sektör ciddi bir krizle karşı karşıya kalmıştır.”

TÜDAV’ın 20. yıl raporu deniz koruma alanlarına ilişkin de önemli bilgiler veriyor. SPAMI, yani özel deniz koruma alanları, biyolojik çeşitlilik ve ekosistemin korunmasına yardımcı oluyor. Türkiye’nin ise Ege ve Akdeniz’de deniz koruma alanları bulunmasına karşın Karadeniz ve Marmara denizlerinde hiçbir koruma alanı bulunmuyor. Bu konuda raporda, “Ülkemizin de taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik sözleşmesine göre Türkiye’nin 2020 yılına kadar aralarında Akdeniz’in de bulunduğu tüm deniz alanlarının yüzde 10’unun deniz koruma alanı olarak ilan etmesi gerekiyor. Bu oran halen yaklaşık yüzde 5 olarak hesaplanmaktadır,” deniyor.

Yabancı türlerin girişi, sorunlara yol açıyor

Rapor son yıllarda, iklim değişikliği ve besin ağındaki değişimlerle birlikte Akdeniz başta olmak üzere Türkiye denizlerinin birçok yabancı türün girdiği yaşam alanı haline geldiği konusuna da şu ifadelere yer veriliyor; “Yabancı türlerin yayılımı, başta Süveyş kanalı yoluyla girenler olmak üzere, gemi balast suları, insan eliyle taşınma ve yapışma (fouling) gibi sebeplerle her geçen gün artmaktadır. Yeni ortama giren birçok zehirli balık, denizanası gibi türler turizm, balıkçılık gibi faaliyetleri olumsuz etkilemektedir. Ayrıca zehirli balıkların yenilmesi halinde halk sağlığı için yeni sorun alanları oluşturmaktadır. Özellikle balon balığı başta olmak üzere zehirli balıklar için tedbirler gerekirken bu konuda zarara uğraynan küçük balıkçılara devlet desteği verilmesi öneriliyor. Sadece Marmara denizine gelen 90 kadar yabancı tür bulunmaktadır.”

Uluslararası İklim Değişimi Paneli’nin (IPCC) açıkladığı verilere göre; geçen yüz yılda deniz seviyesinin küresel ölçekte 10-20 santimetre. Bu yüzyılda ise deniz seviyesi yükselerek 40-60 santimetreye ulaşmış. Ayrıca deniz suyu sıcaklığındaki artış Pasifik ve Hint Okyanusu’ndaki mercanların beyazlaşmasıyla toplu ölümlere yol açıyor. Örneğin Karayipler’de deniz suyu sıcaklığının 2 derece artması, yani su sıcaklığının 28-29°C den 30-31°C’ye yükselmesi, mercanların kitlesel ölümüne neden olmuş. Oysa mercanların ortadan kalkması sadece denizlerdeki biyoçeşitliliğin yıkımına yol açmıyor, ayrıca küresel ısınmadan birinci derece sorumlu olan karbondioksitin denizler tarafından emilimi de azalıyor. Bu tür süreçler uzmanlar tarafından sistemin küresel çöküşünün işareti olarak yorumlanıyor. En özlü ifadesiyle iklim değişimi sonucu deniz suyu sıcaklığının artışı hipoksiyaya (oksijen yetmezliği) ve denizlerdeki asitleşme denizel biyoçeşitlilik kaybına neden oluyor.

Denizler kronik kirlenme etkisi altında. Kirlenmede evsel atıklar veya kara kökenli kirlenme önemli bir rol oynuyor. Arıtma sorunu aynı zamanda halk sağlığı içinde tehdit niteliğinde. Raporda, Gri ve Siyah suların denize boşaltılması MARPOL 73/ 78 konusunda denetim eksikliklerinin kirliliğe neden olduğu aktarılıyor.

Mikroplastikler doğal ortam ve canlılar için tehlike oluşturuyor

Rapor vahim bir gerçeğin altını çiziyor. Dünyada en kötü plastik atık yönetimine sahip olduğu için kötü plastik atık yönetiminin yüzde 83’ünden sorumlu 20 ülke arasında Türkiye de yer alıyor.

Mikroplastikler, büyük plastik parçaların sürtünme sonucu ufalanması, güneş ile parçalanması ve bakteriler tarafından yenmesiyle ortaya çıkan beş milimetreden küçük parçacıklara verilen ad. Bilindiği gibi plastiklerin deniz suyunda çözünmesi yıllar alıyor. Çözünen zehirli kimyasalların besin zinciri yoluyla tekrar insana geçiyor. Üstelik bu plastik kökenli maddeleri yunuslar, balinalar ve deniz kuşları besin zannederek ağızlarına aldıkları için boğularak ölebiliyorlar.

Raporda şu öneriler sunuluyor; "Denizlerimizde her yıl yüzde 20 oranında artan plastiklerin azaltılması için öncelikle plastik atıkların yerinde ayrılmaları için çaba harcamak gerekiyor. İkinci olarak, denizlerimize atılan plastiklerin miktarını azaltmanın şart olduğunu belirtiyor ve bunun için MARPOL 73-78 Protokol’ünün daha sıkı uygulanması için yetkilileri göreve davet ediyor.

TÜDAV tüketicilere seslenerek, günlük hayatta plastik kullanımını ve tüketiminin azaltılmasını istedi. TÜDAV, cam veya dönüşebilir malzeme kullanmaya dikkat çekti.

TÜDAV Raporu deniz araştırmalarının ve deniz kültürünün önemini vurguluyor. Bilimsel deniz araştırmalarına önem vermeyen, bu nedenle denizlerini tanımayan ülkenin denizden yararlanamayacağını belirtiyor.

TÜDAV’ın bu alandaki öncü rolü şu sözlerle belirtiliyor: “Okyanus ve denizlerin korunması için kitle duyarlılığı amaçlayan Dünya Denizler ve Okyanuslar günü olan 8 Haziran sadece vakfımız tarafından etkinliklerle kutlanmakta ve uluslararası katılım sağlanmaktadır. Yurttaşların geniş katılımı ve desteğiyle deniz kültürü oluşturulamazsa denizlere sahip çıkmamız zorlaşır, dünyadaki gelişmelerden geri kalmış oluruz. Deniz kültürü her yaştan her yerde ve her zaman denizlerin sürdürülebilir kullanılmasını amaç edinen bir yaklaşımdır.”

TÜDAV Raporu'nda Ege Denizi’nde kıta sahanlığı, karasuları, FIR hattı, egemenliği tartışmalı ada ve adacıkları içeren Ege denizi sorunu gibi konularına değiniliyor. “Bu gibi konularda komşumuz Yunanistan’la yapılan müzakerelerin devam etmesi olumlu bir gelişmedir. Ancak, Yunanistan’ın gelecekte de Ege konusundaki sekter ve tek taraflı tutumunu AB ülkelerini de yanına alarak devam edeceği değerlendirilmektedir. Bu haliyle meclisimizden çıkan Casus belli kararının devam etmesi isabetli olacaktır.” 

Antarktika’yı “bir barış kıtası ve bilim insanları için bulunmaz bir bilimsel araştırma cenneti ve yaşayan bir yeryüzü laboratuvarı” şeklinde tanımlayan TÜDAV, bölgenin aynı zamanda jeopolitik önemine de dikkat çekiyor. Raporda Türkiye’nin ilk kez 2016 yılında 13 kişilik araştırma ekibiyle 29 Mart 2016 tarihinde Antarktika seferini gerçekleştirdiği, 2017 yılında ise TÜDAV’ın desteğinin sürdüğü anlatılıyor. Vakfın desteğe devam edeceği ayrıca belirtilerek; “TÜDAV Antarktika projesini ilk günden itibaren desteklemiş, bu konudaki çalışmalara öncülük etmiştir. Ayrıca 2016 ve 2017 seferlerine de üç uzman göndermiştir. Vakfımız Türk bilim insanlarının Beyaz Kıtada çok önemli bilimsel katkılar sağlayacağına inanıyor ve bundan sonraki seferleri de destekleyecektir.” ifadelerine yer verdi.

tudav-denizler-raporu-yayinlandi_1.jpgtudav-denizler-raporu-yayinlandi_2.jpg

DENİZ HABER AJANSI

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 Deniz Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0544 880 87 87 | Haber Scripti: CM Bilişim