• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 17 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 19 °C
  • Antalya 15 °C
  • Muğla 13 °C
  • Çanakkale 20 °C

7 düvele karşı çıkarak kazandığımızı AKP böyle terk ediyor

Kpt. Dr. HASAN TERZİ

Boğazlarla ilgili son dönemlerde yapılan esaslı düzenlemeler Türkiye’nin başını oldukça ağrıtacağa benziyor. Türk Boğazlarında verilen hizmetlerin özelleştirilmeye çalışılması kadar tehlikeli olan bir diğer sorun da 48 saat konusudur. 1994 Tüzüğüyle ulusal mevzuatımıza koyduğumuz bu süre aslında Montrö Konferansında verdiğimiz bir taahhütten gelmekteydi. Hükümetimiz bu süreyi 168’e çıkartarak Montrö Sözleşmesiyle belirlenmiş geçiş rejiminde esaslı bir değişiklik yapmış oldu. Hem de ulusal menfaatlerimizin aleyhinde.

Türk halkı olarak yaklaşık 6 asırdır sürdürdüğümüz Boğazlar mücadelesinde son derece tehlikeli bir adım olan bu değişikliği savunan hükümet yetkilileri “500 milyon dolar, 1 milyar dolar katma değer elde ettik” şeklinde beyanatlar verdiler. Fakat o katma değeri bu değişiklikle elde etmediklerini dahi bilmiyorlar. O katma değerin bedeli olarak Montrö Sözleşmesiyle belirlenmiş geçiş rejiminde, ulusal menfaatlerimizin aleyhinde esaslı değişiklik yapmış olduklarını da göremiyorlar. Ne acıdır ki bir zamanlar Türk Boğazlarında daha çok hak elde etme çabasındaki yabancı ülkelere karşı topyekûn mücadele verirken şimdi kendi ülkemizde kendi hükümetimizi yanlış yaptığına dair ikna etmeye çalışıyoruz.

MONTRÖ’NÜN FESHİ GÜNDEME GELİRSE…

Montrö Sözleşmesi gereği gemiler Türk Boğazlarından durmaksızın geçmek zorundadır. Tamamen kendine özgü olan geçiş rejimini 1994 Tüzüğünde “Uğraksız Geçiş” ifadesiyle tanımladık ve ulusal mevzuatımıza da yazmış olduk. Adı üzerinde “uğraksız”; uğramadan, durmadan geçmek.  Yani bir gemi, eğer ki Boğazlardan geçerken duruyorsa bu durumda Montrö’nün muafiyetinden çıkar ve tamamen ulusal mevzuatımızın hükümlerine tabi olur. Mesela; o gemiye artık kolluk kuvvetlerimiz çıkıp denetleme yapabilir, o gemiye gümrük birimlerimiz çıkıp kontrol yapabilir, o gemiye Liman Devleti Kontrolü uzmanlarımız çıkıp gemiyi denetleyebilir, o gemi artık Boğazdan geçerken kılavuz kaptan almak zorundadır. Tüm bu işlemlerle ilgili her türlü vergi, harç türü ücretler de o gemilerden tahsil edilir. Daha da ötesi Türk Yargı sistemi başta ihtiyati haciz kararı olmak üzere o tür gemilerle ilgili her türlü kararı alabilir.

Fakat eğer ki gemi Montrö Sözleşmesiyle belirlenmiş olan “Uğraksız Geçiş” kapsamındaysa “özel durumlar hariç” yukarıda sıraladıklarımın hiçbirini yapmayacağımızı Montrö’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak taahhüt ettik, fedakarlık yaptık. 1936 yılında Montrö’de Boğazlarımıza tam anlamıyla yeniden sahip olabilmek için 7 düvele karşı çetin pazarlıkların yapıldığı kalabalık masada bu fedakarlığı 48 saatlik süre boyunca yapacağımızı da taahhüt etmiştik.  2019 yılında ise masada tek başımıza otururken, karşımızda hiçbir güç yokken, karşılığında hiçbir şey almayacakken bu süreyi tek taraflı olarak 168 saate çıkarttık!

Merak ediyorum; 168 saat bekleme hakkı olan bir gemiyi hangi mantık ya da hangi evrensel hukuk kaidesine göre “Uğraksız” sayabilirsiniz? “Uğraksız Geçiş” yani durmaksızın geçme koşulu 7 güne kadar bekleme yapılabilir diye esnetilebilir mi? Bu durum geçiş rejiminde esaslı bir değişiklik yapmak anlamına gelmez mi? Hiç birimiz istemeyiz lakin ileride Montrö’nün feshi gündeme gelirse toplanacak konferansta 7 düvele karşı 7 gün beklemeli geçiş rejimini mi “Uğraksız Geçiş” diye savunacağız?

GEMİLER ARTIK MONTRÖ MUAFİYETİNDEN FAYDALANAMAZ

Şimdi gelelim “1 milyar dolarlık katma değer” konusuna. Bekleme süresi hakkı uzatılınca gemiler yakıt, kumanya, yedek parça alımı; tamir, bakım, tutum gibi işlemleri Boğazlarda daha çok yapıyor ve bu sayede yıllık “1 milyar dolar katma değer elde ediliyor” denmekte. Bu rakam nasıl tespit edildi ve ne kadar gerçeği yansıtıyor bilemiyorum. Zaten sorun rakamda değil. Sorun bu katma değerin 48 saatlik bekleme süresinin 168 saate çıkartılıp “Uğraksız Geçişin” bu denli uzatılmasıyla elde edilmiş olmadığında. Eğer ki ülkemizin amacı Boğazlarda bu türden bir ticaret kapısı açmak ise bunun yöntemi “Uğraksız Geçiş” rejimini bu denli esnetmek değildi. 48 saate dokunmazdınız. 48 saatlik bekleme süresini dolduran gemi “Uğraksız Geçiş” kapsamından yani Montrö Sözleşmesinin muafiyetlerinden çıkardı. Çıkardı ama eğer ki siz fedakarlık yapmak istiyorsanız, ticari teşvik oluşturmak istiyorsanız ulusal mevzuatımızda derdiniz ki “…..amaçlarla 48 saatini aşan gemilerin Uğraksız Geçişi bozulur ama o gemilerden şu harçlar, bu vergiler alınmaz ya da cüz’i miktarda alınır. Şu kadar beklerlerse uygulama şu şekilde olur, bu kadar beklerse bu şekilde.” Hatta yapılacak bu tür bir düzenlemede Türk Bayrağına geçişi özendirmek amacıyla Türk Bayraklı gemilere sağlanan imkanlar daha da cazip tutulabilirdi. Yine o katma değerler elde edilirdi. Ama büyük bir farkla: şu anda olduğu gibi gemiler artık Montrö muafiyetinden faydalanamaz ve o gemilere ulusal mevzuatımızın tüm gereklerini rahatlıkla uygulardınız.

Evet çözüm bu kadar basit iken neden o şekilde yapılmadı dersiniz? Yukarıda sıraladığım ticari faaliyetlerle ilgili hükümleri düzenleyen pek çok yönetmelik vardır. Farklı bakanlıklar tarafından hazırlanmış o kadar çok ilgili yönetmelik vardı ki bunları tek tek değiştirtmek için bakanlıktan bakanlığa dolaşıp herkesi ikna etmek zorundaydınız. Fakat işin kolay yolu da vardı; 48 saat Tüzükte yazıyordu. Tüzük değişince normlar hiyerarşisi gereği ilgili tüm diğer yönetmelikler değişmek zorundaydı. Yani Türk Boğazlarında “Uğraksız Geçiş” rejimi işin kolayına kaçan bürokratların yaptığı uyanıklığa kurban gitti. Acilen bu hatadan dönülmesini ümit ediyorum.

Teknik açıdan değerlendirdiğimizde sorunun bir de emniyet ve güvenlik boyutu var. Demir sahalarınız, drift sahalarınız (gemilerin demir atmadan bekledikleri alanlar) arttırdığınız bu kapasiteyi kaldırmaya müsait mi? Bu konuda herhangi bir tedbir alındı mı? Demir yerlerinde ve drift sahalarındaki yoğun gemi sayısı sebebiyle kaza riskleri artmadı mı, emniyetsiz durum oluşmadı mı? Yoğun gemi beklemelerinin olduğu alanlarda terör saldırıları için elverişli koşullar oluşturulmuş olmadı mı? Ya bu gemilerden kaynaklanacak çevre kirliliği? Bu soruların hiç biri için her hangi bir tedbir alınmadan yapıldı bu değişiklik.

Tüm bu sorunlardan ayrı olarak onlarca yıldır akademisyenlerimiz, hukukçularımız “Uğraksız Geçen” gemilere Türk yargısının müdahale yetkisini tartışmıyor mu? Mahkemelerimiz “Uğraksız Geçiş” yapan gemilerle ilgili karar almada pek çok güçlük yaşamıyor mu? “Uğraksız Geçişi” 168 saatte kadar uzatmayla yargı sistemimizin de elini kolunu iyice bağlamış olmadınız mı? Zaten son derece karmaşık olan sorun daha da karmaşık hale gelmiş olmadı mı?

Toparlayalım;

Montrö Sözleşmesi gereği “Uğraksız Geçiş” yapacak gemiler sağlık kontrolü yaptırmak koşuluyla gündüz ve gece, mümkün olan azami süratle ve durmaksızın geçişlerini yapmalıdır. Türk Hükümeti, 1936 yılında Montrö Konferansında “durmaksızın geçecek” gemileri geçişleri esnasında sağlık denetiminden başka durmak zorunda bırakmamayı taahhüt etmiştir. Bunun yanında geçiş yapacak gemiler lehine, İstanbul’da 48 saat süreyle kalmalarına müsaade edileceğini de beyan etmiştir.

İleriki yıllarda “Uğraksız Geçiş” yapan gemiler lehinde tek taraflı fedakarlıkta bulunularak 48 saatlik bekleme hakkı Çanakkale’yi de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

2000’li yılların başlarında “Uğraksız Geçiş” yapan gemiler lehinde tek taraflı fedakarlıkta bulunularak trafik yoğunluğu veya fırtına sebebiyle bekleyen gemilerin bekleme süreleri 48 saate dahil edilmeyeceği yönünde düzenleme yapılarak süre uzatılmıştır.

2017 yılında “Uğraksız Geçiş” yapan gemiler lehinde tek taraflı fedakarlıkta bulunularak 48 saatlik bekleme süresi 168 saate çıkartılmıştır.

2019 yılında “Uğraksız Geçiş” yapan gemiler lehinde tek taraflı fedakarlıkta bulunularak trafik yoğunluğu veya fırtına sebebiyle bekleyen gemilerin bekleme süreleri 168 saate dahil edilmeyeceği yönünde düzenleme yapılmıştır. Bu sayede bekleme süresinin 168 saatten de fazla olması sağlanmıştır.

Tüm bu süreç için hükümet temsilcileri “Türkiye’nin egemenlik haklarına herhangi bir sınırlama getirmediği, aksine Türkiye’nin egemen devlet olarak yetkisini kullandığı” yönünde beyanat vermiştir.

Bu hızla ve bu zihniyetle devam edersek egemen devlet olarak Türk Boğazlarında tek taraflı fedakarlıkta bulunarak sınırsız süreli beklemeli “Uğraksız Geçiş” rejimine geçeriz.

Elimizi kolumuzu bağlayan Montrö değil Montrö’nün ne olduğunu bilmeyenler!

NOT: 60 günlük zaman aşımı süresi dolmadan 15 Ağustos 2019 tarihli Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Yönetmeliği’nin ulusal menfaatlerimiz açısından sıkıntılı olduğunu düşündüğüm maddelerinin iptali için dava açacağım. Dava dosyası hazırlıklarını yapabilmem için yazılarıma bir süre ara vermek zorundayım.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 Deniz Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0544 880 87 87 | Haber Scripti: CM Bilişim