15 Temmuz Darbe Girişiminin arkasında Fethullah Gülen'in olduğu su götürmez bir gerçek. Bunun en bariz belgesi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın savcılıkta verdiği ifade de gizli. Orgeneral Akar, savcılık soruşturmasında Hava Tuğgeneral Hakan Evrim'in 'Sizi Kanaat Önderimiz Fethullah Gülen ile görüştürelim" teklifini ilettiğini ve kendisinin çok sert sözlerle bu teklifi reddettiğini açıkladı.
Bu yapının Türkiye'nin dışında 180 ülkede organize olduğu düşünüldüğünde, nasıl bir yapıyla mücadele edileceğini ve nasıl bir strateji izleneceğini analiz etmekte fayda var.
Bu yapı, Suudi Arabistan ve Çin başta olmak üzere yaklaşık 25 ülkede faaliyette bulunamadığını biliyoruz. Hatta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2001-2006 yılları arasında Rusya sınırları içerisindeki Fethullah Gülen'e bağlı tüm okulları kapatarak, bu okulların CIA tarafından üs olarak kullandığını açıklamıştı.
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin 2004 yılında Türkiye'ye yaptığı ziyarette, bu konuyu en üst düzeyde gündeme getirdi ve duydukları rahatsızlığı bildirmişti. Putin, Moskova yönetimi resmi ağızdan Gülen'e ait okulların, ''terör eğitimi verdiği, dinci örgütlere eleman yetiştirdiği'' yönünde açıklamalar yapmıştı.
Diğer taraftan Ortaasya ve Balkan ülkelerinde müthiş organize olan Fethullahçı Yapı, bu ülkelerde CIA'nin yerel operasyonlarında aktif olarak kullanıldığı uluslararası strateji kuruluşlarının raporlarında net bir şekilde belirtiliyordu.
15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNDE CIA PARMAĞI
Şimdi gelelim Fethullah Gülen'in ABD tarafından Türkiye'ye iade edilmesi konusuna;
Son söyleyeceğimizi ilk olarak ifade etmeliyim. ABD, Fethullah Gülen'i Türkiye'ye iade etmesi mümkün değil... Nedeni ise; Fethullah Gülen'in Amerika'da kalıcı oturma izninin verilmesine referans olan isimlerde gizlidir.
Fethullah Gülen'in ABD'de kalıcı oturma iznine destek vermek amacıyla referans veren isimler arasında CIA’de Merkezi İstihbarat Analizi Direktörü olarak görev yapan, emekliliğinden sonra akademik hayata giren George Fides. Bir diğeri ise yine eski bir CIA görevlisi olan ve ABD Ulusal İstihbarat Konseyi üyeliği gibi bir hayli üst kademe bir göreve kadar yükselmiş olan Graham Fuller. Bir diğer isim eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz. Hepsi de mektuplarında Gülen okullarının akademik başarılarını, ayrıca kendisinin dinler arası diyalog alanındaki çalışmalarını övüyorlar.
DARBE GECESİ BÜYÜKADA'DA BİR ÇİFT GÖZ
15 Temmuz Darbe Girişiminden 5 gün sonra Odatv'nin sahibi gazeteci Soner Yalçın'ın 20 Temmuz 2016 tarihinde Darbeyi izleyen bir çift göz başlıklı yazısında; “Fethullah Gülen'e sürekli övgüler dizen, “Ilımlı İslam” teorisyenlerinden Henri Barkey'in darbe gecesi İstanbul Büyükada Splendid Palace’da konuktu, neden acaba?” diyerek, ABD'nin 15 Temmuz Darbe Girişiminden haberi olduğunu imasında bulundu.
Henri Barkey öncelikle CIA’in Türkiye uzmanı olarak tanınan bir isim. Bir dönem CIA’in Türkiye İstasyon Şefliğini yürüten, Fethullah Gülen’in yeşil kart alarak ABD’de kalmasını sağlayan Graham Fuller’in yakın çalışma arkadaşı. Geçmişte ikisi birlikte “Türkiye’de Kürt Sorunu” adlı kitabı yazmışlardı. Akademisyen ve şu anda da Carnegie Endowment For International Peace adlı bir düşünce kuruluşunda görevli olduğu biliniyor.
GÜLEN'E I-140 VİZESİ NASIL VERİLDİ?
Açık kaynaklardan detaylandırdığımız bilgiye göre; Fethullah Gülen’in ABD ’de uzun süreli oturma talebi tam da 2007 Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile denk gelen dönemde yapıldı. Gülen’in o dönemde yaşanan 367 krizinin büyüyebileceği öngörüsü ve muhtemelen de sonrasında gelecek olan siyasi tutuklamalar nedeniyle ABD’de kalmak istemiş olması çok da şaşırtıcı değildi. Fethullah Gülen’in Mayıs 2007’de yaptığı I-140 vizesi başvurusu Kasım 2007’de reddedildi. Bunun üzerine ABD’li avukatı aracılığı ile Gülen ABD Vatandaşlık ve Göçmen ofisini mahkemeye verdi. I-140 vizesi ABD’de uzun süreli oturmak isteyen ve “sıradışı yeteneği veya bilgisi olan” kişilere veriliyordu. Gülen’e yakın isimler ABD’de tam anlamıyla seferber oldular. Referans olanlar arasında Bir dönem Başbakanlık yapan Yıldırım Akbulut, eski YÖK Başkanı ve eski Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam da vardı, şu dönemde Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın ABD’den yakın dostu olan John Esposito da bulunuyor.
2008’in Temmuz ayı boyunca Hakim Steward Dalzell, Gülen’in avukatı H. Ronald Klasko ve ABD Savcısı Mary Catherine Frye arasında karşılıklı belge ve bilgi değişimi yaşandı. 16 Temmuz 2008 tarihinde hakim kararını açıklarken “Sıradışı yetenekte siyaset ve din bilimcisi” tanımını geniş anlamda yorumladı ve Fethullah Gülen’in oturma iznini onayladı. Kararda Hakim Dalzell şöyle yazıyordu:
“Gülen çalışmalarının pekçok akademisyene teoloji, siyaset bilimi ve İslami araştırmalar konusunda yol gösterdiğini belirtiyor. Hukuken belirtmemiz gerekir ki pekçok Amerikan üniversitesi bu belirtilen dallarda diploma vermektedir. Vize makamlarının Gülen’i sadece eğitimci olarak nitelemesi eksik ve yasaya aykırıdır. Siyaset ve din bilimcisi sıfatıyla oturma iznine hakkı vardır.”
Dosyaya bakan ABD Savcısı Frye, Gülen’in özellikle Türkiye’de baskı altında olup olmadığını araştırmıştı. Hatta Yargıtay’daki dosyasının akıbetini de Türk basını aracılığıyla takip etmişti. Amerikan makamları kendi aralarında Gülen’in ABD’de oturma statüsünü belirlerken Ankara'nın çok da kayıtsız kaldığını düşünmek doğru olmaz. Ankara, Gülen’in o dönemki durumunu çok yakından izliyor ve destek de veriyordu. Çünkü önemli bir diplomasi girişimi yapılacaktı.
'BM GÜVENLİK KONSEYİ' İÇİN KULİS YAPIN'
Tam da Fethullah Gülen’in kararının çıktığı günlerde dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan 23 Temmuz 2008’a New York’a, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğinin kulisini yapmak için bir ziyaret yaptı. Babacan, Türk dernekleri ile bir araya geldi ama Gülen’e yakın Türk Kültür Merkezi’nin o dönemki başkanı Recep Özkan’la ayrıca bir görüşme yaptı. Bu görüşmenin Türk Kültür Merkezi’nin o yıl organize ettiği Türk Festivali’ne kaynak yaratmak ve sponsor desteği için yapıldığını o dönem Gülen Hareketi’ne yakın isimler gazetecilerle paylaşmıştı. Diplomatik kaynaklara göre Bakan da Cumhurbaşkanı Gül de, Gülen’e yakın derneklerin BM Güvenlik Konseyi üyeliği için aktif kulis yapmasını istemişti. Babacan’ın aynı hafta sonu New York’ta kalışını uzatması da “Acaba Hocaefendiyi ziyarete mi gitti?” sorularına yol açmış, ama Fethullah Gülen’e yakın isimler, ser verip sır vermemişti.
CIA OPERASYONLARI BU YAPI ÜZERİNDEN GERÇEKLEŞTİ
Şubat-2006'da Rusya Federasyonu, Nur Cemaati'nin faaliyetlerini mercek altına aldı. Moskova yönetiminin ''yeni güvenlik konsepti'' ni uygulamaya koyduğu 2001 yılından bu yana, Fethullah Gülen 'e ait 16 okulu kapattığı, 2003 yılında Başkurdistan'daki Gülen okullarında çalışan 10 öğretmeni sınır dışı ettiği, sınır dışı edilen öğretmen sayısının son bir yıl içinde 50'ye yaklaştığını açıklamıştı. Moskova yönetimi yeni güvenlik konseptini 2001 yılında uygulamaya koydu. Bu tarihten sonra Rusya Federasyonu ve bağlı özerk cumhuriyetlerdeki Fethullah Gülen'e ait okullar yakın takibe alındı. Gülen'e ait okullardaki faaliyetleri dikkatle izleyen Rus gizli servisi FSB, bu okullarda Rusya Federasyonu'nun ulusal güvenliğine aykırı eğitim ve öğretim yapıldığını ortaya çıkardı. Bu okullarda çalışan öğretmenlerin, ABD ve İngiltere adına ajanlık yaptığı, Türk cumhuriyetlerinde bazı darbe girişimlerine karıştığı, yine bu ülkelerde patlak veren bazı iç karışıklıklarda rol oynadığını saptadığını belirterek, Tataristan'da 8, Başkurdistan'da 4, Karaçay-Çerkes, Yakut-Saha, Astrahan ve Dağıstan'da birer okulu kapattı. 2003 yılında Başkurdistan'da, Gülen'in okullarında çalışan 10 öğretmeni sınır dışı etti.
BU UCUBE YAPIYI AK PARTİ BÜYÜTTÜ
15 Temmuz akşamı, ülkemiz bir büyük uçurumun kenarından döndü. Bu yapının bu kadar büyümesi AKP'nin 14 yıllık iktidarında gerçekleşti. Fethullahçı Terör Örgütü'nün başını çektiği TSK'da örgütlenen cuntacıların büyük bir kesimi, Yüksek Askeri Şura'da bir üst rütbeye AK Parti iktidarında yükseldi. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün verdiği referans mektupları ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2010 yılında yapılan referandum sonrası "Okyanus Ötesi"ni kutsadığını unutmamak gerekir.
Cuntacıların kimliklerini şöyle bir incelendiğinde, AKP döneminde milyar dolarlık ihalelere alan LİMAK Holding'in patronu Nihat Özdemir'in kayınbiraderi Kara Kuvvetleri EDOK Muhabere Destek Eğitim Komutanı Korgeneral Metin İyidil, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli'nin kardeşi Genelkurmay Stratejik Dönüşüm Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli gibi isimlerin 15 Temmuz Askeri Cuntasında yer alması, insanın aklına bin bir sorunun gelmesine yol açıyor.
TÜRKİYE'DEN BAŞKA GİDECEK YERİMİZ YOK!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 15 Temmuz Darbe Girişimini püskürtmesinde büyük rolü olduğunu inkar edemeyiz. Ancak, birlik ve beraberliğimize en çok ihtiyacımız olduğu dönemde şucu-bucu diyerek insanları kamplara bölmeye çalışmasından vazgeçmesini umut ediyorum.
Darbe girişiminin başarısız olması, Türk milletinin feraseti, direnci ve kahramanlığı sayesinde oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Taksim'e Topçu Kışlası hayalleriyle değil, ülkemizin normalleşmesi konusunda atacağı adımlar, nefes almamızı sağlayacak.
Çünkü; Türkiye'den başka sığınacak, barınacak yerimiz yok...