Bu hafta olanak oldu, İstanbul’da düzenlenecek bir Denizcilik ve Finansman konferansında konuşmacı oldum. Konu da çok zor değil; Türkiye ekonomisinin denizcilik sektörüne etkileri tartışılacak.
Tabi Türkiye ekonomisini hem profesyonel işimiz gereği, hem de merakımızdan yakından izliyoruz. Zaten bu izleme sayesinde de sizlerle bu sütunlarda buluşuyoruz.
Ama bu konuşma görevi verilince işi daha bir sıkı tuttuk ve zaten aşağı yukarı bildiğimiz ekonomi verilerini bir kere daha gözden geçirdik. Bu gözden geçirme sonucunda da aklımıza bir soru geldi:
Sizce bir ekonomi yönetiminin (ya da hükümette olan bir politikacının) öncelikli ekonomi politikası ne olmalıdır ?
Yok, benim yanıt vermemi bekleyin de birkaç dakika siz düşünüverin olur mu ?
…
…
…
Hadi bazı tüyolar verelim…
Ekonomi politika önceliği düşük faiz olabilir mi ?
Ya da düşük devalüasyon ya da yüksek ihracat başarısı; yüksek turizm geliri; eksi bakiye vermeyen cari açık; sanayileşme; kendi kendine yeterli bir tarım kesimi; belki de kendi otomobilini imal etme ???
…
Bize kalsa hiçbiri değil ! Bizim tanımımız daha yalın aslında. Şöyle ki;
İstihdam yaratan;
Enflasyon yaratmayan,
Yüksek ekonomik büyüme…
Ne dersiniz ?
Ekonomik büyüme konusu her ekonominin birinci önceliğidir. Yani ülke olarak bir yılda ürettiğimiz 100 ekmeği yıl sonunda 105 ekmek mi yapacağız yoksa yine aynen 100 ekmek olarak kalacak mı ?
Ekonomik büyüme her sorunun başlangıcı ya da çözümüdür. Ekonomik büyüme olmazsa, aynı İkinci Dünya Savaşında olduğu gibi, sonu sıcak çatışmaya kadar gidecek sorunlar yaşanabilir.
Bazen ekonomik büyüme yaşansa bile, yapısal sorunlar nedeni ile, bu ekonomik büyüme istihdam artışına dönüşmez. Örneğin Boğaz köprüsü gişelerinin kaldırılarak yerine OGS ya da HGS gibi sistemlerin gelmesi bir taraftan büyümedir (elektronik sektöründe), ama diğer taraftan da yapısal bir işsizlik sorunudur. OGS kurulduğu için Köprülerde en az 100 kişi işsiz kaldığı için, ekonomik büyüme olsa bile bu büyüme toplum memnuniyetine dönüşmeyebilir.
Aynı biçimde, eğer ekonomi büyüyecek diye yüksek enflasyon oluşmasına izin verirsek, aslında ekonomik büyüme ile sağlanan zenginliğin bir kısmı sanal olarak vergilendirilmiş olur. Yani bir ülke hızlı ekonomik büyüme yakalamışsa bile enflasyonu denetim altında tutamazsa toplumun refah artışını sağlayamaz.
***
Şimdi izin varsa son on yılda, yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında, bu üç verinin nasıl seyrettiğine bakalım.
Önce ekonomik büyüme oranı.
Tablo çok açık değil mi ?
Zaten Adalet ve Kalkınma Partisi, 2001’de yaşanan ağır ekonomik kriz sonrasında (yada sayesinde) 2002’de iktidar olmuştu. İktidarında ise, Küresel krizin olduğu 2008 ve 2009 dışında, Türkiye dur durak bilmeden büyümüş. 2002-2012 büyüme toplamı %73. Yani yıl başına ortalama %6’nın üzerinde. Ya da 2002 yılında 100 ekmeği olanın bugün 173 ekmeği olmalıdır (ekonomik büyüme eşit dağılmıştır varsayımı ile).
Bir de enflasyona bakalım mı ?
Yani 1970’lerin başından 2005 yılına kadar çift haneli seyreden enflasyona ?
Buradaki başarı da açık değil mi ? Önce 2005 yılında %10’un altına inilmiş; sonra da 2009’dan itibaren %5’in altı zorlanmaya başlamış.
Bir de istihdam cephesine bakalım.
Ne yazık ki ekonomik büyüme ve enflasyonda sağlanan iyi performans, istihdam yaratmada sağlanamamış. Sanırız bunun en önemli nedeni, son on yılda büyümenin sanayi ve sanayileşme ile değil de daha çok tüketim ve ithalata dayalı olarak sağlanmasıdır.
Tabi istihdamda önemli bir başarı yakalanamamasının bir diğer nedeni de Türkiye’nin geç nüfusudur. Çünkü ülkemizde her yıl 500.000 ile 750.000 arasında genç emek piyasasına iş bulmak amacı ile gelmektedir.
***
SONUÇ
Çok açık değil mi ?
Adalet ve Kalkınma Partisi son on yılda,Türkiye’nin ekonomik olarak büyümesini sağlayarak nüfusun büyük bir kısmının reel refahını artırmış. Refah artmasa bile sahip olunan gayrimenkul gibi değerlerin fiyatı arttığı için, herkes kendini daha zengin hissetmeye başlamış.
Tüketim artmış ve daha kaliteli olmuş (2002 yılında kaçımızda cep telefonu, dizüstü bilgisayar ya da LCT TV vardı; şimdi kaçımızda var ?).
Bu veriler bu biçimde sürdükçe Adalet ve Kalkınma Partisi dışında bir partinin Türkiye’de iktidar olması pek olası değildir (Tanrı, Tayyip beye uzun ömür, çalışma gücü ve sağlık versin !!!).
Böylece başlıktaki sorunun yanıtını verebildik mi ?
Ertuğ Yaşar;
Tuzla, İstanbul; 21.05.2013