Sorsam acaba ne dersiniz ?
Mutlaka %90’nınız “ben de nükleer enerjiye karşıyım; Türkiye’de olmasın. Hele benim yaşadığım yerlere yakın kesin olmasın” dersiniz değil mi ?
Bundan tam 27 yıl önce 26 Nisan 1986’da yaşanan Çernobil (Ukrayna) nükleer kazasını yirmili yaşlarında yaşamış biri olarak benim de yanıtım bundan nasıl farklı olur ki ?
1986’nın o Nisan ve Mayıs aylarında yağmur yağdığı zaman “aman üzerinize yağmur suyu düşmesin; radyoaktik buluttur bunlar” dendiğini nasıl unutabilirim ki ?
Bu korkuyu hiç unutamazken yine beni ürküten başka bir şey daha var: TÜRKİYE’nin son on yıldır yılda ortalama %5 olan ekonomik büyümesinin getirdiği enerji (özellikle de elektrik) ihtiyacı.
Öyle bir gereksinim ki bu, on yıl içinde ülkemiz İngiltere’yi geçerek Avrupa’nın en çok elektrik kullanan üçüncü ülkesi olacakmış (tabi doğru bir ekonomik değerlendirme, kişi başına düşen elektrik tüketimi olurdu. Ama bizce bu veri de son derece önemlidir).
Bugün İngilizlerin Financial Times gazetesinde yayımlanan ve ama daha konfirme edilmemiş habere göre, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığımız Sinop’a kurulacak İkinci Nükleer santral için Japon Mitsubishi ve Fransız AREVA firması ile anlaşmaya varmış. Yine habere göre, Türk tarafı Mayıs ayında Başbakanımız Tayyip bey ile Japonya Başbakanı Shinzo Abe arasında yapılacak bir zirveden sonra ihalenin Japon – Fransız ortaklığına verildiğini açıklayacakmış.
Aramızdaki “soğuk” politik ilişkilere karşın Fransız bir firmanın ortaklığına böylesi bir işin verilmesine çok şaşırsam da, işin içinde Japonlar olduğu için seviniyorum. Çünkü Amerikalılardan sonra nükleer enerji tehlikeleri konusunda en duyarlı halkın Japonlar olduğu (saf) düşüncesi içindeyim !!!
22 milyar dolar (…) maliyeti olması beklenen Proje inşaatına 2017’de başlanması ve 2023’de enerji gücünün tam olarak devreye alınması planlanmaktaymış. 20 milyar dolar maliyeti olması beklenen ve Rus firması Rosatom tarafından 2015’de inşaatına başlanacak Mersin Akkuyu nükleer tesisi ise 20 milyar dolara mal olacak.
Çok çok çok büyük paralar bunlar…
“Değer mi ?” diye bir kere daha sormak istiyorum…
Gerçekten bu kadar yatırım yapmaya ve nükleer kaza riski almaya değer mi ?
Birçoğunuz “DEĞMEZ be kardeşim” diyeceksinizdir. Ama ben ne yazık ki değer diyeceğim.
Değer, çünkü:
- Tersanelerde ana enerji kaynağı olarak kullandığımız elektrik kilovat fiyatı 2008 yılı başında 14,1 kuruştu. Geçen ay ödediğimiz kilovat fiyatı ise 28,7 kuruşa çıkmıştı. Beş yıl içinde tam iki katı artmış elektrik maliyeti… İşlerin en geberik olduğu dönemde tam iki kat maliyet artışı !!!
- Biz Türkiye olarak nükleer santral kurmayıp “enerji yoksunluğuna” razı olsak bile nükleer kaza riski azalmıyor ki ! Hemen sınırımızın dibinde Ermenistan, Bulgaristan ve Ukrayna gibi ülkelerde teknolojik ömrünü doldurmuş ve her an kaza yapabilecek nükleer tesisler var. Diğer bir komşumuz İran da sürekli nükleer çalışmalar yapıyor. Yani bu coğrafyada kesinlikle nükleer enerji açısından kesinlikle güvende değiliz.
Yine de yaşamını bir tersanede çalışarak kazanan biri olarak, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarına DA yönelmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü rüzgar, deniz, akarsu, güneş … gibi yenilenebilir enerji üretim araçlarından bazılarını (örneğin rüzgar güllerini) biz tersanelerde imal edebiliriz.
Sanırız bunun için mutlaka devletin öncülük etmesi ve yenilenebilir enerji kaynakları teknolojilerinin Türkiye’ye getirilmesi için kesenin ağzını açması gerekecek.
Önümüzdeki on yılda nükleer enerjiye 42 milyar dolar harcamayı planlayan devlet, sizce bunun %20’si olan 8 milyar doları önümüzdeki beş yıl için yenilenebilir enerji üretim kaynaklarının Türkiye’de imal edilmesine ayırmaz mı ?
Ertuğ Yaşar;
Tuzla, İstanbul; 04.04.2013