Birkaç haftadır ekonomik büyüme ile ilgili yazılar kaleme aldık.
Bu yazıların ana mesajı, 2002 yılından bu yana, yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olduğundan bu yana, Türkiye ekonomisinin ciddi anlamda büyüdüğü idi. Çünkü son on yılda toplam ekonomik büyüme %73 olmuş; ortalama yıllık ekonomik büyüme de %6’yı geçmişti.
Adalet ve Kalkınma Partisi son on yılda, Türkiye’nin ekonomik olarak büyümesini sağlayarak nüfusun büyük bir kısmının reel refahını artırmıştı. Refah artmasa bile sahip olunan gayrimenkul gibi değerlerin fiyatı arttığı için, herkes kendini daha zengin hissetmeye başlamıştı.
Tüketim artmış ve daha kaliteli olmuş(2002 yılında kaçımızda cep telefonu, dizüstü bilgisayar ya da LCD TV vardı; şimdi kaçımızda var ?).
Biz bu büyümenin sonucu olarak, halkın genel kısmının öncesine göre daha mutlu olduğunu; ve bu nedenle de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarının daha bir zaman süreceğini öngördük.
***
Yazılarımdaki düşüncelere farklı tepkiler geldi. Tabi tepkilerin çoğunluğu politikti. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi sempatizanı olanlar genelde yorumlarımızı beğendiler; karşı tarafta olanlar ise eleştirdiler.
Bu eleştiriler içinde en haklı olanları,
Bu büyümenin nasıl finanse edildiği,
Eşit dağılıp dağılmadığı ve
Türk insanının ahlaki / sosyal dokusunu bozup bozmadığı idi.
Evet, bizlerle birlikte Tersanelerde çalışan her işçi arkadaşımızın evinde belki LCD TV ve elinde akıllı telefon vardı; ama bu refah acaba gerçekten kazanılmış bir refah mıydı yoksa gelecekten borçlanılmış bir refah mı ?
***
Her ne kadar profesyonel işimde yapılacak her işi en yüksek kredi ile yapmanın yollarını arasam da; kredi olmadan iş yapılmayacağına inansam da; yani elin taşı ile elin kuşunu vurmaya çalışsam da; özel hayatımda borçlanma ve kredi konusunda çok muhafazakarımdır.
Bugüne kadar hiç kendim için tüketici kredisi, otomobil kredisi, konut kredisi ya da her hangi bir banka kredisi kullanmadım. Taksitli iş yaptırmayı sevmem; taksitle bir şey satın almam. Param varsa satın alırım; yoksa biriktirir ve satın alma için paramın olmasını beklerim.
Ama incelediğim bazı veriler genelde Türk halkı için durumun pek de böyle olmadığını gösteriyor.
İşte size bir grafik. Türkiye’de kurulu bankaların 2005 yılından bu yana kullandırdıkları tüketici kredilerinin dökümü ve gelişimi:
Durum bankalar için oldukça iyi de biz hanehalkı için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz.
2005 yılında
- Konut kredileri;
- Taşıt kredileri;
- İhtiyaç kredileri ve
- Bireysel Kredi kartlarından
Oluşan toplam Tüketici kredileri 45,5 milyar TL imiş.
Nisan 2013’de ise bu tutar tam %504 artış ile 274,8 milyar TL’ye ulaşmış.
%504 artış; hem de sadece sekiz yılda…
…
- İhtiyaç kredilerinde %1018’lik artış;
- Konut kredilerinde %599 artış
- Kredi kartlarında ise %329 artış
Yaşanmış.
Yani vahim bir durum var gibi…
***
Hadi nominal değerlere değil de isterseniz bir de oranlara bakalım mı ? Yani Türkiye’de hanehalkının kullandığı kredileri toplam ekonominin büyüklüğüne oranlayalım.
Ne yazık ki burada da durum hiç iç açıcı değil…
2005 yılında ülkemizde hanehalkının toplam borcunun, Gayrı Safi Milli Hasılaya (GSMH), yani bütün ülke olarak bir yıl boyunca çalışarak ürettiğimiz toplam ekonomik değere oranı %8,14 imiş.
Aradan geçen yıllarda ekonomi büyümüş; GSMH büyümüş. Ama hane halkı borcu çok daha fazla büyümüş. Çünkü hanehalkının toplam borcunun, Gayrı Safi Milli Hasılaya oranı 2012 yılında %20’ye dayanmış.
Oransal olarak da hane halkının borcu, toplam ekonomi içinde, iki katına çıkmış.
SONUÇ:
Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında ekonomi hızla büyümüş; bundan birçok hane halkı yararlanmış.
Ama ne yazık ki bu dönemde Türk halkının kişisel borcu da çok çok büyümüş. Kullanılan kişisel krediler %504 artmış; kişisel kredilerin Türkiye’nin toplam ekonomik büyüklüğüne oranı %8 iken, yedi, yılda bu oran %20’ye dayanmış.
Refah artmış; ama bazılarımız / çoğunluğumuz, kazandığımız refahı değil de gelecekten borçlandığımız bir refahı; yani yarını tüketmişiz.
…
Son Söz:
Faiz yavru deve gibidir; hiçbir zaman girdiği kapıdan çıkmaz. Mutlaka bir duvar yıkarak çıkar.
Bizden uyarması.
…
Ertuğ Yaşar;
Tuzla, İstanbul; 31.05.2013