Herkeste bir endişe var. Politik de değil bu endişe. Bir parça ekonomik.
İnatlaşmanın ne Türkiye’yi ne de başka bir ülkeyi daha iyi bir konuma getirmeyeceğini herkes biliyor. Bu saptama iki taraf (ya da varsa daha çok taraflar) için de geçerli.
Son günlerde ne olmuşsa olmuş olsun, iletişim yeniden kurmak, diyaloğu mutlaka sağlamak gerekir. Sorunu çözmek gerekir. Hem de sorunu zor kullanarak, güç kullanarak, kolluk güçlerini kullanarak değil de olası ise anlaşarak çözmek gerekir.
Gerçekten komplo kurmak isteyenler varsa, ki olabilir, buna izin vermemek gerekir. Ama “izin vermemek” illa ki protestocuların protestolarından vazgeçmeleri ile de olmayabilir. Belki alacağı kararlarla Hükümet komplocuların yolunu kesebilir. Yani Türkiye’nin ekonomik ve politik istikrarından çok daha mı önemlidir GEZİ Parkına ne yapılacağı ?
“Meselenin sadece Gezi Parkı olmadığını” artık herkes biliyor. Ama işin başlangıç noktasını çözerseniz, şu anda protestocu olan grupların %95’i tatmin olacağı için, belki de gerçekten geriye sadece Marjinal Gruplar kalır. Zaten o marjinal gruplar da ne yaparsanız yapın protestocu oldukları için sorunu çözmüş olursunuz.
***
Hafta sonu Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcımız Ali Babacan çok ender verdiği politik demeçlerden birini verdi. Başbakan Yardımcımız olaylar karşısında tutumlarını istikrarlı bulmadığı Bankalarımızı uyardı: “Camdan kulelerde oturanlar taş atarken dikkatli olsunlar” dedi.
Mutlaka bu mesaj yerine gitmiştir ve mesajı alanlar da gereğini yapacaklardır.
Ali beyin bu sözü bizi başka bir konuda korkuttu. Çünkü gerçekten de Camdan Kulelerde oturanlar taş atarken dikkatli olmalıdırlar.
Ve ne yazık ki ülkemiz, ekonomik istikrarının bir parçası olan döviz dengesi, dış borç ve cari açık anlamında tam bir Camdan Kulede oturmaktadır.
Türkiye’nin şu anda cari açığı 50 milyar doların üzerindedir. Yani son on iki ayda kazandığımız ve harcadığımız her türlü döviz işlemleri arasındaki 50 milyar dolar fark dışarından döviz getirilerek finanse edilmiştir; edilmektedir.
İstanbul Borsasının %70’inden fazlası yabancıların elindedir. Yaklaşık 550 milyar TL (yaklaşık 300 milyar dolar) olan bu değerin halka açık kısmı %40 olsa, demek ki yabancıların borsada yaklaşık 100 milyar doları var demektir. Bir sıkıntı anında bu paranın Türkiye’den çıkmak isteyebileceğini düşünür müsünüz ?
Buna tabancıların doğrudan ya da dolaylı olarak sahip oldukları TL cinsi Hazine Bonolarını ve Devlet Tahvillerini ekleyiniz…
Bir de 250 milyar doları aşan özel sektör bankalarının ve şirketlerinin uzun / kısa dönemli döviz kredilerini ekleyiniz.
Türkiye’nin döviz kuru dengesine ne kadar hassas, duyarlı ve kırılgan olduğunu anlarsınız. Yani her ne nedenle olursa olsun, Türkiye’de istikrar kaybolmamalı, ekonominin iyi yönetildiğine inanç bitmemeli, politikanın ekonomiye etkisinin sınırlı olduğuna olan inanç sürmeli; özetle döviz akışı durmamalıdır.
Siz bakmayın Merkez Bankamızın “döviz rezervimiz 130 milyar doları buldu” demesine. Bu miktar içinde bir sıkıntı anında efektif olarak kullanılabilecek tutar en fazla 25 milyar dolardır.
21 Şubat 2001 krizinde bir günde satılan ve döviz kurunun ateşinin sönmesine bir nebze olsun katkısı olmayan döviz tutarının 5,8 milyar dolar olduğu söylesem… O günden bugüne %100 büyümüş Türk ekonomisi için 25-30 milyar dolarlık bir döviz rezervinin nerede ise “devede kulak” kalacağını anlarız değil mi ?
Yani aslında Bankalarımızın iç piyasa anlamında Camdan Kulelerde oturduğu Türkiye ekonomisi de küresel anlamda tam bir Camdan Kulede yaşamaktadır.
Komplo ile ya da bilinçli olarak, eğer her hangi bir biçimde ABD ve Batı politikacıları küstürülüp Türkiye’de politik olarak bir şeylerin değişmesi düşüncesine getirilirlerse, bunu yapmanın yolu top ya da tüfek olmaz.
Libya gibi, ya da Irak gibi ülkemize karşı silah kullanmazlar.
Kullanacakları silah paradır, dövizdir. Çünkü eğer Türkiye’ye olan para akışı durursa, Türkiye’de olan paralarını da bir biçimde çekmeye karar verirlerse … kısa süre içinde Türk ekonomisi durur.
Bundan herkes, evet herkes çok çok zarar görür. Bu sürecin kazananı olmaz. Türkiye’de herkes kaybeder.
Türkiye ekonomisi ilk bakışta ne kadar sağlam olsa da bazı kırılganlıkları vardır. Bu kırılganlıkların karşılıklı inatlaşmalarla belirgin olmasına zemin yaratmamak gerekir.
Ertuğ Yaşar;
Tuzla, İstanbul; 16.06.2013