31.12.2018 tarihli Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Yönetmeliği yürürlüğe girdiği günden beri sektör temsilcilerimiz tarafından tartışılmaktadır. Bu tartışmaların tamamına yakında odak noktası ticarettir. Ticari tartışmalar yapılırken işin özü olan emniyete de tabi ki vurgu yapılmaktadır. Ben ise yönetmelik maddelerini Türk Boğazları özelinde kamusal açıdan değerlendirdim.
Şu vurguyla başlamak istiyorum: Yönetmeliği sadece ve sadece bilgi sahibi olduğum uzmanlık konuları çerçevesinde inceledim. Ticari kazanç, serbest piyasa, haksız rekabet; bu hizmetlerle ilgili en iyi yönetim ve işletim modeli gibi konular fikir sahibi olduğum fakat yeterli bilgiye sahip olmadığım konular olduğundan incelememde bu türden konulara hiç girmedim.
İncelememi yaparken; - Sorunun geçmişi hakkında arşiv taraması yaptım. -Çeyrek asırdır sürmekte olan bu süreçle ilgili kamusal metinleri (mevzuat, mahkeme tutanakları vb.) karşılaştırmalı olarak inceledim. -Konuyla ilgili görüş bildirmiş sektör temsilcilerinin köşe yazısı, bildiri, röportaj vb. eserlerini inceledim. -Konuyla ilgili bilgisi, tecrübesi olan uzmanlarla yüz yüze ve telefon görüşmeleri yaptım.
Sonuç olarak;
Kronolojik sıraya göre sürecin özetini çıkarttım.
Konuya sadece Türk Boğazları odaklı olarak baktım. (2002 yönetmeliğiyle 2018 yönetmeliğini bu kapsamda kıyaslayıp değerlendirme yaptım.)
Yönetmelik metnindeki kavram, terim ve anlam hataları/eksiklikleri olan bölümleri belirledim.
& & &
Çeyrek asır kadar önce ülkemizde kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetlerini Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ) ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) gibi kamu kuruluşları vermekteydi.
1990’lardan sonra sayıları artan liman bölgelerinde bu hizmeti verecek kamu kuruluşlarının bulunmayışı veya bu kurumların hizmetleri vermekte yetersiz kalmaları gibi gerekçelerle özel sektör de bu hizmetleri vermeye başlamıştır.
O yıllarda bu hizmetlerin verilmesiyle ilgili mevzuat düzenlemesi mevcut değildi. Fakat bu hizmetler çoğunlukla kamu tarafından veriliyor olduğundan muhtemelen mevzuat olmaması önemli sorunlar doğurmamıştır. Zamanla özel sektörün de hizmet vermeye başlamasıyla mevzuat açığı kendini daha net göstermeye başlamıştır. Nihayetinde 1998 yılında Kılavuzluk ve Römorkaj Hizmetleri Teşkilatları Hakkında Yönetmelik çıkmıştır. (Resmi Gazete Yıl 1998 Sayı 23244)
Bu tarihten sonra ana amacı emniyeti arttırmaya yönelik hizmetler olarak ele alınması gereken kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri, ticari gelir elde edilecek iş kolu olarak da görülmeye başlanınca ticari çekişmeler ve sorunlar da başlamıştır. Bu kapsamda kendisinin mağdur olduğunu düşünen kesimler 1998 Yönetmeliğini iptal ettirmek için Danıştay ve Rekabet Kurulu nezdinde girişimler yapmışlardır. Fakat bu girişimler sonuç vermemiş ve her ne kadar itirazlar olsa da 1998 yönetmeliği 2002 yılına kadar uygulanmıştır.
15.02.2002 tarihinde ise Kılavuzluk ve Römorkörcülük Hizmetleri Teşkilatları Yönetmeliği ismiyle yeni yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Bu yeni yönetmelik ile 1998 yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır. (15.02.2002 tarih ve 24672 Sayılı Resmi Gazete)
Fakat yeni yönetmelik biriken sorunların ve tartışmaların bitmesini sağlamamıştır. Gelen itirazlar ve oluşan ihtiyaçlar sebebiyle 28 Mayıs 2002 ve 22 Ağustos 2002’de yönetmelikte iki kez değişiklik yapılmıştır. Özellikle 22 Ağustos 2002 değişikliği yönetmeliğin iptali için açılmış olan davada kilit rol oynamıştır. Bu madde değişikliğiyle yönetmeliğin iptali için gösterilen önemli bir gerekçe ortadan kaldırılmıştır. Fakat hukuken, davanın açıldığı tarihteki orijinal hal değerlendirmeye alınmıştır ve sonuç olarak açılmış olan iptal davasında Danıştay 30.01.2004’de yönetmeliği iptal etmiştir. Kısaca iptal kararı esastan değil usulden verilmiştir.
Yönetmeliğin iptal edilmesi de sorunları çözmemiştir. O tarihten itibaren 31.12.2018 tarihine kadar sürecek II. Mevzuatsız dönem başlamıştır. Danıştay ve Rekabet Kurumu arşivlerine bakıldığında bu dönemde de pek çok itiraz ve davanın yer aldığı görülecektir.
Mevzuat sorununu çözmeye yönelik İdare tarafından bir takım girişimler yapılmış olsa da bunlar sonuçsuz kalmıştır. Örneğin 2006 ve 2011 yıllarında taslak yönetmelikler görüşlere açılmış ama bunlardan da bir sonuç alınamamıştır. Limanlar Yönetmeliği ile ise söz konusu hizmetlere ilişkin bazı düzenlemeler yapılmıştır.
Sektörde dönem dönem yönetmeliğin çıkmak üzere olduğu söylemleri alevlenmiştir. Örneğin denizcilik medyasında Ekim 2015’de yönetmeliğin Ekim ayı sonuna kadar çıkacağı haberleri yer almıştır. Fakat böyle bir sonuç oluşmamıştır. Tam bir yıl sonra Ekim 2016’da bu defa dönemin DİDGM Genel Müdürü DTO Meclis Toplantısında yaptığı konuşmasında bir ay içinde yönetmeliğin çıkabileceği anlamında cümleler kurmuş fakat o dönemde de yine sonuç çıkmamıştır.
Nihayetinde 2018 yılının son günü çeyrek asrı aşan sürece çözüm üretecek yönetmelik “sürpriz bir biçimde” yürürlüğe girmiştir.
İlk mevzuatın ortaya çıktığı 1998’den son mevzuatın yürürlüğe girdiği 31 Aralık 2018 tarihine kadar bu hizmet alanında yapılan tartışmaların odak noktasında hep “ticari fayda” olmuştur. Fakat yeni yürürlüğe giren yönetmelikle birlikte hem bu tartışmalar bitmemiş hem de tartışmalara bir yenisi daha eklenmiştir: “Ulusal Egemenlik Hakkı, Milli Güvenlik ve Ulusal Menfaatler” sorunu.
Şöyle ki; bugüne kadar “ticari kazanç” odaklı bu tartışmalarda Türk Boğazları hiçbir zaman Devlet eliyle gündem maddesi yapılmamıştır. Hatta 2002 yönetmeliğine Türk Boğazları tamamen tartışmaların dışında kalacak şekilde hüküm konmuştur. Bu hüküm 2006 ve 2011 taslaklarında da korunmuştur. Fakat yeni yönetmelik, her ne sebeple olursa olsun, sadece “Ulusal Egemenlik Hakkı, Milli Güvenlik ve Ulusal Menfaatler” açısından değerlendirmemiz gerektiğini düşündüğüm Türk Boğazlarını da bugün bu ticari çekişmenin ve tartışmaların bir parçası haline getirmiştir.
Bu şekilde düşünmeme sebep olan mevzuat maddelerini aşağıda dikkatlere sunmak isterim. Eminim ki bu hizmetlerin Türk Boğazlarında da kamudan alınıp özel sektöre verilmesiyle ilgili pek çok gerekçe sunulacaktır. Örneğin, yönetmelikte de sık sık vurgu yapıldığı üzere zaten bunların “kamu hizmeti” olduğu gibi / veya kontrolün devlette olacağı, sıkı denetim mekanizmalarının olacağı gibi / veya bu hizmetleri verecek kuruluşların her kesime karşı zaten bağımsız olmak zorunluluğu olduğu gibi / caydırıcı! ceza hükümleri olduğu gibi… Fakat bu ve bunlara benzer her gerekçeyi çürütecek görüş ve fikirleri de sıralamak çok kolayca mümkündür. O sebeple aşağıda Türk Boğazları özelinde 2002 ve 2018 yönetmelik maddelerini kıyaslayarak doğması muhtemel sonuçları belirtmeye çalıştım. Bunu yaparken tek amacım yönetmeliğin bu açıdan da konunun uzmanları tarafından tartışmaya açılmasını sağlamaktır.
& & &
2002 Yönetmeliğine göre kılavuzluk ve/veya römorkörcülük hizmeti verecek olan şirketlerin ana sermayelerinin tamamı Türk vatandaşlarına ait olmalı hükmü varken yeni yönetmeliğe göre bu şirketler yabancı sermayeli şirket de olabilecektir.
(2002 Madde 4 --- 2018 Madde 7)
2002 Yönetmeliğinde “Türk Boğazlarındaki kılavuzluk ve römorkörcülük hizmetleri, kamu eliyle yürütülür. Bu yetki özel kuruluşlara devredilemez” şeklindeki kesin hüküm varken yeni yönetmeliğe göre Türk Boğazlarında Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü herhangi bir lisanslı kuruluşa, ki madde 7 gereği bu kuruluş YABANCI BİR ŞİRKET de olabilir, HİZMET ALIMI olarak bu hakkı verebilecektir.
(2002 Madde 15 --- 2018 Madde 6)
Yeni Yönetmelik madde 6/9’a göre Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün Türk Boğazlarında bu hizmetlerle ilgili hizmet alımına gitmeyip hizmetleri kendisinin vermeye devam edeceğini varsaysak bile madde 11 gereği Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü vermekte olduğu kılavuzluk ya da römorkörcülük hizmetlerinin birinden vaz geçmek zorunda bırakılmıştır.
(2018 Madde 11)
Yeni Yönetmelik Madde 6/9 gereği Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü Türk Boğazlarında HİZMET ALIMINA gitmesi halinde HİZMETİ ALACAĞI şirket, ki madde 7 gereği bu şirket YABANCI BİR ŞİRKET de olabilir;
- 20 yıl boyunca Türk Boğazlarını işletebilecek (Madde 13/1)
- Devletimize hiçbir teminat yatırması gerekmeyecek (Madde 14/4)
- Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünün bu alanlardaki bugüne kadar yaptığı tüm yatırımlardan, KEGM ve/veya İdareyle bir anlaşma yaparak, istediği gibi faydalanabilecek (Madde 6/9, Madde 22/4)
& & &
Umarım bu konuyla ilgili de uzmanların yapacak olduğu tartışmalar sonrasında ülkemiz ve Türk denizciliği adına en hayırlı sonuç çıkar.
Diğer yandan 14 yıldır hazırlık aşamasında olan bir mevzuatta bence olmaması gereken terimsel, kavramsal ve anlamsal hatalar olduğunu gördüm. Bir sonraki yazımda da tespit edebildiğim kavram, terim ve anlam hataları/eksiklikleri üzerinde duracağım.
* Yazımız uzman görüşü çerçevesinde kaleme alınmıştır.