Cumhurbaşkanımız Kanal İstanbul Projesiyle ilgili olumsuz ifadeler kullananları “kör düşman” olarak nitelendiriyor. Fakat bu tartışmalar kapsamında ortaya çıkan hataları görmemek “körlük” hepimizin ortak geleceğini olumsuz yönde etkileyecek bu hataları somut ve teknik gerekçeleriyle eleştirmemek ise “düşmanlıktır” diye düşünüyorum. Ben ve benim gibiler vatandaşlık görevimizi yerine getiriyoruz. Uzmanlık alanlarımızla ilgili konularda hem yetkililere endişelerimizi iletiyoruz hem de kamuoyunu bilgilendiriyoruz. Ayrıca bu girişimlerimizin ne denli faydalı sonuçlar doğurduğunu da görüyoruz. Buna dair en somut ve güncel örnek Cumhurbaşkanımızın Montrö Sözleşmesiyle ilgili söylemlerindeki pozitif yöndeki değişimdir. Bu kapsamda son bir ayda neler yaşandığını özetlemek istiyorum:
Cumhurbaşkanımız 18 Aralık’ta “Boğazlarda, Montrö'de bize tanınan bir hak yok, istedikleri gibi gelip geçiyorlar” dedi. Benim de içinde olduğum pek çok kesim tarafından bu söyleme itirazlar geldi ve kör düşmanlık yapmadan, gerekçeleriyle birlikte neden itiraz ettiğimizi ifade ettik. Bu girişimler sonucunda da hem Cumhurbaşkanımız hem de hükümet yetkilileri son dönemlerdeki söylemlerinde Montrö ile ilgili endişe duyulacak bir durum olmadığını, Kanal İstanbul’un Montrö Sözleşmesiyle çelişmeyecek şekilde yapılacağını ifade etmeye başladılar. Geldiğimiz noktada Türk toplumu tüm kesimleriyle Montrö’nün önemli olduğu ve korunması gerektiği ortak kanısında fikir birliğine varmış ve bu noktada birleşmiştir. Bu son derece sevindiricidir.
ERDOĞAN’IN SÖZLERİ KANAL İSTANBUL ÇED RAPORU İLE ÇELİŞTİ
Aslında Cumhurbaşkanımızın yukarıdaki söylemi Kanal İstanbul ÇED Raporu Bölüm 6.28’deki Montrö’nün önemini anlatan ifadelerle de çelişmekteydi. Yani ÇED raporunun görüş için askıya çıkarıldığı o dönemde Cumhurbaşkanımız, yukarıdaki söylemiyle, adeta ÇED Raporuna olumsuz görüş bildirmiş oluyordu. Uyarılarımız sayesinde bu türden bir çelişki de ortadan kalkmış oldu. Bu da son derece sevindiricidir.
5 Ocak’ta katıldığı canlı yayında ise savaş gemilerinin geçişiyle ilgili soruya Cumhurbaşkanımız “Onlara da bir çözüm buluruz, gerekirse buradan da (Kanal İstanbul’dan) geçebilirler, bakarız” şeklinde yanıt verdi. Cumhurbaşkanımızın bu yanıtından anlaşılacağı üzere savaş gemilerinin Kanal İstanbul’u nasıl kullanacakları konusu henüz netleşmemiştir. Fakat Cumhurbaşkanımızın bu söylemi de onaylandığını duyduğumuz ÇED Raporuyla çelişmektedir.
ÇED Raporu Bölüm 6 sayfa 157’de başlayan “Hukuki Altyapı Değerlendirme Raporu Sonuçları” bölümünün 7’inci maddesinde Türk Hükümetinin savaş gemilerinin geçişiyle ilgili ne yapması ya da ne yapmaması gerektiği çok açık ve net ifade edilmiştir (1). Dolayısıyla “onlara da bir çözüm buluruz, bakarız” türünden söylemler ÇED Raporuyla çelişir, Raporun güvenilirliğini sorgulatır ve de uluslararası açıdan Montrö Sözleşmesini tartışmaya açtırır. Türk toplumu olarak bu tür tartışmalara sebebiyet verecek söylem ve uygulamalardan uzak durmalıyız.
İşte bu çok ciddi sorunla ilgili de yapılan eleştiriler sonucunda AKP Sözcüsü Ömer Çelik 6 Ocak’ta detaylara girmeden Cumhurbaşkanımızın bu beyanına açıklık getirmiş ve savaş gemilerinin geçişlerinde de Montrö ile ilgili bir çelişki olmayacağını ifade etmiştir. Yani yapılan itirazlar son derece ciddi sonuçlar doğurabilecek bir hatayı daha ortadan kaldırmaya katkı sağlamıştır.
5 Ocak’taki aynı programda Cumhurbaşkanımız geçmişte olan kazaları anlattı ve Kanal İstanbul’un açılmasından sonra “Boğazdan (İstanbul Boğazından) sadece hafif kuru yük gemileri geçecekler” dedi. Yani bu ifadeye göre diğer tüm türden gemiler Kanal İstanbul’dan geçecekler. Cumhurbaşkanımızın kendisi de hükümet yetkilileri de Kanal İstanbul’un Montrö ile çelişmeyeceğini söylüyorlar fakat bu ifadenin sonucu hiç de öyle olmayacaktır.
KANAL İSTANBUL’DA TİCARİ GEMİ GEÇİŞLERİNİ ENGELLEYECEKSEK KANAL İSTANBUL’U HANGİ AMAÇLA YAPIYORUZ
Neden böyle düşündüğümü gerekçeleriyle kısaca özetleyeyim:
ÇED Raporu “Hukuki Altyapı Değerlendirme Raporu Sonuçları” bölümü Madde 6’da “Türkiye, Kanal İstanbul yoluyla yapılacak geçişleri düzenlerken,……Boğazlarda denizden geçiş ve ulaşım özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacağı hükmü çerçevesinde uğraksız ve uğraklı geçişleri düzenlemeli; bu temel kuralı zedeleyecek şekilde Kanal İstanbul lehine bir uygulamayı zorlamamalıdır.”(2) ifadeleri yer almaktadır. Yani Cumhurbaşkanımızın “Boğazdan (İstanbul Boğazından) sadece hafif kuruyük gemileri geçecekler” ifadesiyle ÇED Raporundaki bu ifadeler çelişki içindedir.
Kanal İstanbul açıldıktan sonra İstanbul Boğazından sadece hafif kuru yük gemilerinin geçecek olduğunu vurgulamak Kanal İstanbul lehine bir uygulamayı zorlamak olacaktır. Böylesi bir durum da hem siyasi hem hukuki hem de ticari anlamda uluslararası tartışmaları beraberinde getirir. Bu tartışmalarda kullanılacak ana itiraz Türkiye’nin gemileri Kanal İstanbul’dan geçmeye zorladığı olacaktır ki böylesi bir durumda da mutlaka Montrö Sözleşmesi tartışmaya açılmış olacaktır. Son iki paragrafta anlattığım gerekçelerle bu ciddi soruna da en kısa zamanda açıklık getirilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Zira bu konu Kanal İstanbul’dan elde edilecek gelirlerle ilgili yapılan hesabı da çok ama çok yakından ilgilendirmektedir.
14 Ocak’a geldiğimizde Cumhurbaşkanımız “Montrö Sözleşmesine göre Boğazdan geçen ticari gemi trafiğini engelleme hakkımız bulunmuyor” ifadesini kullandı. Konuşmasının ilgili bölümünü birkaç kez dinlememe rağmen bu ifadenin hangi amaçla kullanıldığını anlayamadım. Amacın ne olduğunu anlayamadım fakat bu ifadeyle ortaya pek çok soru ve sorun çıkacaktır endişesi içindeyim.
- Türkiye olarak biz Boğazdan geçen ticari gemi trafiğini engellemek mi istiyoruz?
- Eğer amacımız bu ise bunu İstanbul Boğazında yapamıyoruz o zaman Kanal İstanbul’da mı yapacağız?
- O durumda Kanal İstanbul’da ticari gemi geçişlerini engelleyeceksek Kanal İstanbul’u hangi amaçla yapıyoruz?
- Ya da Kanal İstanbul’u açınca İstanbul Boğazındaki trafiği mi engelleyeceğiz?
- …
Bu varsayımlar ve sorular bir yana bu söylemden “Montrö olmasaydı boğazdan geçen ticari gemi trafiğini engelleyebilirdik” sonucu çıkar ki böyle bir şeyi yapmak da mümkün değildir. Çünkü dünyadaki doğal su yollarında ticari deniz trafiğinin engellenemeyeceği kuralı dünyanın genel gerçeğidir, uluslararası deniz hukukunun temel kurallarından biridir. Bu sorunla ilgili yaptığımız uyarı da fayda sağlamışa benziyor ki Cumhurbaşkanımız 18 Ocak’ta yaptığı konuşmasında bu söylemi tekrarlamadı. Umarım bundan sonra bu ifade artık kullanılmaz ya da kullanılacaksa bile anlatılmak istenen daha anlaşılır biçimde ifade edilir.
KANAL İSTANBUL ÇED RAPORUNDA CİDDİ MADDİ HATALAR YAPILMIŞ
Diğer bir konu, Cumhurbaşkanımızın ifadelerinde Kanal İstanbul Projesi hazırlıkları 33 bilim dalında (bazı söylemlerde 34 bilim dalı), 7 üniversitenin katılımıyla (bazı söylemlerde 11 üniversite) 200’den fazla akademisyen ve uzman tarafından çok titiz çalışmalar sonucunda yapıldığı belirtilmektedir. Türkiye ve dünya gündemine girmiş böylesi bir projeyle ilgili artık rakamların netleşmiş olması gerekirdi diye düşünüyorum. Ayrıca bu denli büyük bir proje için kılı kırk yararak yapılan titiz çalışmalar sonucunda ortaya çıkan ÇED Raporunda sıfır hata olması beklenir. Fakat Raporu inceledikçe ciddi maddi hatalar yapılmış olduğunu görüyorum. Örneğin benim uzmanlık alanlarım açısından Raporun neredeyse en önemli başlığı diyebilecek olduğum bölüme bakalım: “Bölüm 6.28. Boğazlar Kanunu ve Montrö Kanunu Kapsamında Yapılacak İş ve İşlemler”. Gerek ulusal gerekse uluslararası mevzuatta “Boğazlar Kanunu” ya da “Montrö Kanunu” diye herhangi bir mevzuat yoktur. Bu tür ciddi maddi hataların raporun ciddiyetini sorgulatabileceği endişesiyle bu başlığın ve bu türden hataların ilk fırsatta düzeltileceğini ümit ediyorum.
Bu yazımı fazla uzatmamak için Cumhurbaşkanımızın Kanal İstanbul’un amacıyla ve kazalarda kılavuz ve römorkör uygulamalarının yetersiz olduğu söylemiyle ilgili değerlendirmelerimi daha sonraya bırakıyorum.