2012’nin son aylarında önde gelen bankalarımızın genel müdür düzeyinde yöneticilerinin de yer aldığı bir toplantıya katılmıştım. Toplantı açılışından genel müdür yardımcıları “peşrev babından” (!) konuşurken kredi hacminde büyümenin SIFIR olduğundan ve NPL (geri ödenmeyen kredi – non performing loan) oranlarının hızla yükseldiğinden söz etmişlerdi.
Ben de bu konuşulanları hemen kafamda bir yere kaydetmiştim.
Tabi biz iş adamları ve sanayiciler genel olarak günlük yaşarız. Ya da günlük sorunlar ve konular genelde diğer konuların önüne geçer. O nedenle de kendi küçük dünyanızdan “büyük resmi” her zaman okuyamayabiliriz.
Ama ben bu konuşma sonrasında, “demek ki ekonomide işler o kadar da iyi gitmiyor; en azından büyüme oranlarında sorun var. Bu durumda kredi kullanmak isteyen ve risk almak isteyen de az olur. O zaman biz de yeni projelerimize kredi bulmakta daha şanslı olabiliriz” diye düşündüğümü anımsıyorum.
Aradan daha birkaç ay geçmeden ne yazık ki ekonomik büyüme konusunda haklı olduğum ortaya çıktı. Geçen günlerde açıklanan 2012 yılı Dördüncü Üç Aylık (Ekim – Aralık dönemi) ekonomik verileri ekonomik büyümede bir yavaşlama olduğunu gösterdi.
Ekim – Aralık döneminde, 2008 krizinden bu yana bir kere daha en düşük Üç Aylık ekonomik büyüme oranını yaşamışız. “Bir kere daha” diye yazdık, çünkü Temmuz - Eylül dönemi de öyle idi. Yani ekonomik büyümede yön bir zamandan bu yana aşağı dönmüştü.
Hal bu ki bütün dünya ekonomilerini derinden sarsan 2008 mali krizinin ardından ülkemiz, bütün dünyada taktirle izlenen bir ekonomik toparlanma dönemi yaşamıştı. Özellikle Mayıs 2009’da Ali Babacan’ın ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olması ile başlayan süreçte, Türkiye ardı ardına iki yıl (2010 ve 2011) dünya ekonomik büyüme rekorlarını kırdı; ekonomik büyüme oranlarımız %10’lara dayandı.
Tabi ki biz de bu ekonomik büyüme oranları ile haklı olarak övündük. Avrupa’da birinci; dünyada da ilk üç içindeydik. Bu hızı bir on yıl korusak, mutlaka birçok Avrupa ülkesini ekonomik büyüklük olarak geçerdik.
Ancak 2010 sonundan itibaren bir “dengesizlik durumu”, bir “sürdürülemezlik” konsepti konuşulmaya başlandı. Dış ticaret açığı, cari açık ve döviz dengesi endişeleri çerçevesinde, Merkez Bankamız ve ekonomi yönetimimiz tarafından yürütülen ekonomiyi soğutma politikaları, bugün görülüyor ki büyüme ateşinin bir parça harlanmasına neden olmuş.
Evet, 2010 ve 2011’de ekonomi arabası çok hızlı gidiyordu; bu hız son teknoloji asfalt yol için iyiydi; ama çakıllı yollarda bir anda araba yoldan çıkabilirdi. O nedenle de Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi ekonomik büyüme hızını azaltmak için bir parça frene bastı.
Ne yazık ki ekonomi yönetmek araba kullanmak gibi kolay olmuyor. Yani basılan frenin şiddetinin etkisi hemen algılanamıyor. Son açıklanan verilerden anlaşılıyor ki, fren şiddeti biraz fazla olmuş. Çakıllı yolun hızına uyalım derken nerede ise bisiklet hızına gerilemişiz…
2012 yılı Dördüncü Çeyrek ekonomik büyüme verileri, umarız ki ekonomik büyümede en dip noktanın geçildiğini ve bundan böyle yönümüzün yukarı döndüğünü gösteriyordur. Her ne kadar Şubat (2013) ayı (yani 2013 yılı Birinci Çeyrek ikinci ayı) sanayi endeksi de pek parlak çıkmasa da, belki de bu durum artık değişmiştir diye umuyoruz.
Ülkemizin çoktandır hak ettiği bir biçimde uluslararası kredi notunun Kasım ayı içinde artırılmış olması, faiz oranlarında bugüne kadar görülmedik bir gevşemeye neden oldu. 2013 yılının ilk aylarında tek rakamlı TL kredi faizlerinden söz edilir hale geldi.
Tabi ki bizim beklentimiz, bu gevşemenin özellikle mevcut ticari kredilere ve yeni ticari kredilerle (daha sınırlı da olsa) tüketici kredilerine de hızla yansımasıdır.
Tabi ki tüketim ve üretim iç içe giden iki kavramdır. Ancak ülkemizin yakın geçmiş yıllar tecrübesi, ucuz tüketici kredileri ile sağlanan tüketim bazlı bir ekonomik canlanmanın (kısa zamanda artan cari açık nedeni ile)“sürdürülemez olduğunu” göstermiştir.
Bu itibarla yaşamaya yeni başladığımız düşük faiz döneminde asıl kredi faiz düşüşünün imalat sanayi alanında gerçekleşmesi en büyük arzumuzdur. Ancak bu sayede ülkemiz, imalat sanayi ihracatı sayesinde sürdürülebilir büyümeyi yakalayabilir.
Ertuğ Yaşar;
Tuzla, İstanbul; 09.04.2013