Bir sanayici ve iş adamı olarak yeni fikir yoksunu değiliz. Bizim gibi bir çok iş adamı arkadaşımızın da birçok iyi iş fikirleri var. Çünkü özellikle şimdiki kuşak Türkler başarı ve para için deli gibi çalışmayı çok seviyorlar. Yani gerçekten başarıya aç girişimcileriz.
Ama önemli bir eksikliğimiz par: Para, yani Sermaye.
İş fikri var, ama işi yapacak ya da yapılan işi büyütecek sermayemiz yok. Aslında iyi ki de yok ! Çünkü o iş fikirlerinin ne yazık ki (ve son derece doğal olarak) bazıları “patlak”, yani işe yaramaz ve para kazandırmaz düşünceler…
Türkiye’de sanayi kuruluşları ile yapılan bir çok ankette genelde hep aynı sonuç çıkıyor: “Yeterince hızlı büyüyemiyoruz, işlerimizi geliştiremiyoruz. Çünkü sermayemiz yeterli değil”.
Bankadan kredi almak zor; çünkü bankalar her kredi karşılığında mutlaka teminat istiyorlar ve onlar için en “baba teminat” da gayrimenkul oluyor. Kredi verilirken işin fizibilitesine ve karlılığına ya da olabilirliğine daha az bakılıyor. Gayrimenkul teminatı varsa ve patron şahsi kefil oluyorsa, eh bir de faizi iyi ise salla gitsin krediyi…
Bu durumda olan işletmeler tabi ki seçenek finansman yolları arıyorlar. Bazıları da bu yolları buluyorlar. İşte bu yollardan biri de, halka açılma ile finansman kaynağı bulmak olarak karşımıza çıkıyor.
Nerede ise yirmi yıla yakın zamandır çeşitli firmalarda hep halka açılma çalışmaları yapmış; ama bunu şimdiye kadar hiç başaramamış (!) biri olarak biliyorum ki halka açılmak öyle pek de kolay bir iş değildir.
Hele 90’lı yıllarda ya da 2000’lerin ilk yıllarında, “bu şirket halka açıldı” dendiği zaman iki dakika durup düşünürdük; halka açılan o şirkete saygı duyar ve gıpta ile bakardık. Demek ki bayağı bir iş becermişler; en önemlisi firmalarını kurumsal hale getirmişler diye içten içe kıskanırdık bile !
Ama son zamanlarda nerede ise halka açılma işi “ayağa düştü” diyeceğim. Derinliği olmayan, doğru dürüst bir iş modeli ya da iş hikayesi olmayan firmalar bile halka açıldılar.
Aracı kurum patronu ve yöneticisi olan finansçı arkadaşlarla ne zaman halka açılma konusunu açsak “… … halka açıldıktan sonra oooo siz hayda hayda açılırsınız” diyorlar. Bizim firmanın işini bildikleri falan yok da, o … … firması o kadar patlak bir firma imiş ki; piyasa değeri sadece 8 milyon TL olarak gerçekleşmiş ki … artık varın gerisini siz anlayın.
Sanırım bu değişim ve dönüşümü, şimdi adı değişerek BİST olan İMKB’nin son dönem yönetimleri sağladı. Nerede ise “gel, kim olursan, ne olursan gel” politikası izleyerek halka açık şirket sayısını arttırdılar. Başarılı bir politika idi, doğru bir politika idi. Çünkü İMKB’de derinlik ve işlem hacmi ne kadar artarsa ulusal ve uluslararası çekicilik de o kadar yükselirdi.
Ancak geçenlerde Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcımız Ali Babacan’ın da değindiği gibi, halka arzlarda ölçü sanki son dönemde biraz kaçtı. Eskiden derlerdi ya, “iki masa bir kasa şirket” diye. İşte nerede ise o iki masa, bir kasa şirketler bile, 10 – 15 milyon TL firma piyasa değeri ile halka açıldılar.
Halka açılmanın mantığı çöktü. Hisse senetlerini satın alıp hiç değilse orta dönemde elinde tutması gereken yatırımcı kitlesi ortadan kayboldu. Hisseleri sürükleyici güç sadece spekülatörler oldu. O zaman da Borsanın ucuz ve doğru bir finansman aracı olma durumu ortadan kalktı.
Aslında benim gibi liberal bir ekonomistin, “bırakın isteyen, eğer alıcısı varsa, istediği gibi halka açılsın. Bırakın yanlış karar veren de zarar etsin, kazanan da kazansın” demesi gerekir.
Ama Borsaya gelen örnekler hep yanlış olunca bu kere halka açılması son derece doğru ve gerekli olan firmalar bile bu işten çekinmeye ve “onlar varsa o cangılda biz yokuz ve olmayız” demeye başladılar. Yani iyi kötüyü kovacakken, kötü iyiyi kaçırmaya başladı.
Ve zaten sanırız Başbakan yardımcımız Ali Babacan da bu durumu gördüğü için halka açılma konusunda, pek de tarzı olmamasına karşın, müdahale etme gereksinimi duydu…
Yine de halka açılacak, Tuzla’dan ya da Yalova’dan ya da diğer bir bölgemizden ilk tersanemizin hangisi olacağını merakla bekliyoruz !!!
Ertuğ Yaşar;
Tuzla, İstanbul; 25.04.2013