Aslen Gaziantep’in İslahiye ilçesinden olan bu arkadaşımız, 4 seneyi aşkındır Denizcilik Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapıyor. Denizci olan bu şahsiyet, Müsteşarlıktaki tüm aksiyoner hareketlerin arkasında yer alan özelliği ile ışıldıyor.
Hamza Taşkeser ile tanışmamız, rahmetli Süleyman Paslı’yı, bir zat-ı muhtereme şikâyet ederken oldu. Şikâyet nedeni ise Hayati Yazıcı'nın kayınbiraderi olan rahmetli Süleyman Paslı’nın “Fethullah Gülen” hakkında yaptığı bir yorumdu. Şu anda Denizcilik Müsteşarlığı’nda, üst düzey yönetici olan bir zata Süleyman Paslı’yı şikâyet ederken, Paslı’dan yana tavır koymamdan dolayı Hamza Taşkeser ile yıldızlarımız büyük aşk yaşadı.
Tavrım ise “Süleyman Paslı, benim arkadaşım. Lütfen arkasından konuşma. Git yüzüne söyle” dememdir. (Gerekirse bu diyaloğu yaşadığım isimleri açıklarım.)
Yukarıdaki anekdotun detaylarına girmeyeceğim. Ancak bu anekdotu yazmamın sebebi, Hamza Taşkeser’in insanlar hakkında şikâyet ve yorumlarını, hep kapalı kapılar arkasında yaptığını göstermek içindir.
Geçen hafta Kara&Deniz Gazetesi’nde manşete taşıdığımız “Müsteşarlık Deniz Ulaşımını Kaosa Soktu” başlıklı haber ile ilgili, Hamza Taşkeser’in “Kapalı kapılar arkasından” haberimizi yalanlamak adına yaptığı kulis çalışmaları, rengini ve şeklini ortaya koydu.
Yardım ve destekleri ile kurdurduğu bir siteyi, gazetemize saldırtması bunun en büyük göstergesi. Malum siteden yapılan haberlerin altındaki imzanın, Hamza Taşkeser'in olduğunu “sağır sultan” bile biliyor.
Yayınlanan yönetmelikte, emniyet ve güvenlikle ilgili konulara karşı olmadığımızı, ancak yönetmelikle ortada iki başlı bir yapının olacağını işaret etmemizdir. Buna rağmen, Hamza Efendinin inatla haberimizde ismi geçenleri arayarak veya arattırarak Bakan beye “şirin görünme” edası ile yaptığı mücadele, "anlamsız" bir şekilde sırıtıyor
Haberi yapan, yönetmeliği gündeme taşıyan bizim yayınlarımız olduğu halde, Hamza Taşkeser’in bizi aramayarak, besleme basın ile bu işi yürütmeye çalışması “burada bir çapanoğlu mu var?” sorusunu akla getiriyor. Ki Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, TOBB binasında yapılan Deniz Ticaret Odaları Sektör Meclis Toplantısında “Emniyetten taviz verilmeyeceğini ancak para toplama ve yönetmelikte sıkıntı oluşturan bazı konularla ile ilgili yeni bir düzenleme yapılacağını” söyledi.
Bizim haberde de belirttiğimiz çekincelerimizi, Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım net bir şekilde ortaya koydu.
Hamza beye 21 yıllık bir gazeteci olarak şu tavsiyede bulunmak isterim. Besleme ile ayakta duranlar, beslenerek vurulurlar. Sayın Taşkeser'in bu sözü bir kenara yazmasında fayda var. Birgün lazım olur.
17 Ocak 2011 tarihinde konu ile ilgili Kara&Deniz Gazetesi'nde yayınladığım köşe yazısı aynen şöyle;
Devlet, laf olsun diye para toplamamalı
Kara&Deniz Gazetesi’nin geçen hafta manşetten duyurduğu “Müsteşarlık deniz ulaşımını kaosa soktu” haberi, denizcilik sektöründe en çok konuşulan konu oldu.
Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı’nın kabotaj hattında sefer yapan yolcu motorlarını disiplinize etmek için hazırladığı “Deniz Yolu ile Yapılacak Düzenli Seferlere Dair Yönetmelik” çerçevesinde boğaz hattında çalışan tekneler kapasitesinin dışında yolcu alamayacak. Önce emniyet diyen Müsteşarlık, teknelerde yolculuk yapan vatandaşların ani bir deniz kazasında Ana Arama Kurtarma Merkezi’nde online olarak seyir yapan deniz araçlarında, ne kadar insan olduğunu anında ilgili kurumlara bildirecek. Bu konuya karşı çıkmak mümkün değildir. Tabii ki denizlerimizde güvenli ve emniyetli seyir konusunda yapılan tüm çalışmalara destek verilmeli ve gerekli mevzuatlar mutlaka hazırlanmalıdır.
Biz bunlara karşı değiliz. Emniyet ve güvenlik denizcilikte en önemli kıstastır. Bizim karşı olduğumuz, Denizcilik Müsteşarlığı’nın hazırladığı yönetmelik ile “Önce Emniyet” denilerek, sektörden para toplanması doğru bir yaklaşım değildir. “Deniz Yolu ile Yapılacak Düzenli Seferlere Dair Yönetmelik” çerçevesinde yolcu motorları iki yılda bir 2 bin 500 TL, kabotaj hattında sefer yapan yolcu gemileri ise 5 bin TL ödeyecek. Bu ödemeler, her iki yılda “HAT İZNİ” adı altında toplanırken, günün şartlarına göre arttırılabilecek.
Diğer taraftan, Denizcilik Müsteşarlığı sektörden toplayacağı parayı meşrulaştırmak için 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun “Görev, Yetki ve Sorumlulukları” başlıklı 7. maddesinin, deniz ulaşımını belirleyen “f” ve “p” bendinde “HAT” ibaresinin bulunmadığını dayanak göstererek, verilecek belgeyi “teknik belgelendirme” olarak nitelemesi, yönetmeliğin bir ayağını boşta bırakıyor. Çünkü Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı, Liman Başkanlıkları kanalıyla her deniz aracına sefere çıkmadan önce, teknik donanımının yeterli olduğunu belirten “Denize Elverişli Belgesi” veriyor.
Sektör temsilcileri, yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile birlikte, hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, hem de Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı’nın belgelendirmede, söz sahibi olması ve iki başlı bir yapının ortaya çıkmasından endişeliler. TURYOL Yönetim Kurulu Başkanı Yunus Can; “Biz Yönetmeliklere, denizde emniyet ve güvenliğe karşı değiliz. Bizim karşı olduğumuz, karar mekanizmasında iki kurumun arasında kalmamızdır” diyerek iki başlılığa işaret ediyor.
Denizcilik Müsteşarlığı, Kara&Deniz Gazetesi’nin manşete taşıdığı “Müsteşarlık deniz ulaşımını kaosa soktu” haberini yalanlamaya çalışacağına, yaptığı yanlışlıkları görmesinde yarar var. İdare’nin sektör temsilcilerini yönlendirerek verilen beyanatları geri çektirmeye çalışması, gerçekçi bir yaklaşım değildir. Bu tür tavır ve yaklaşımlar, yanlışa kılıf bulmaktır.
Sevgi ile kalın...