Amerika Birleşik Devletleri'nden Türkiye'yi analiz etmek, çok farklı bir görüntü arz ediyor.
19 Mart 2016 tarihinde Miami'de "ABD’yi dolandırmak, İran’a yönelik ekonomik yaptırımlarını ihlal etmek, Bankacılık sahtekarlığı ve kara para aklama" suçlamalarıyla tutuklanan ve 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması'nın kilit ismi Reza Zarrab'ın (Rıza Sarraf) Miami Federal Mahkemesi'nde yapılacak kefalet duruşmasını izlemek için geçen hafta Miami'deydim.
ABD'ye ayak bastığımız gün, Reza Zarrab'ın geçici avukatlığını üslenen Baker & McKenzie Hukuk Bürosu avukatlarından Lee Stapleton, Miami Federal Mahkemesi Yargıcı John O'Sullivan'a verdiği dilekçe ile Miami’de yapılacak duruşmaya Zarrab'ın katılmayacağını, Miami Mahkemesi’ne yaptıkları kefalet karşılığında serbest kalma talebinden vazgeçtiklerini ve yargılanmak için mahkemenin açıldığı New York Güney Bölgesi Mahkemesi’ne sevkini istediği ortaya çıktı.
Miami Federal Mahkemesi de Reza Zarrab'ın avukatları tarafından yapılan başvuruyu kabul ederek, 4 Nisan 2016 tarihinde gerçekleşmesi gereken Kefalet Duruşmasını iptal etti. Florida Federal Mahkeme Yargıçı Edwin G. Tores imzasıyla yapılan açıklamada ise 1 Nisan 2016 tarihinde Reza Zarrab'ın tutuklu olarak New York'a gönderilmesi kararı verildi.
ZARRAB-FBI GÖRÜŞMESİ YAKIN TAKİBE ALINDI
Miami'de bulunduğum süre içinde ve yerel kaynaklarımla yaptığım görüşmede Reza Zarrab'ın ticari ilişkileri olan Babek Zencani'nin İran'da idam cezasını almasından sonra neden ABD'ye geldiğini ve Türkiye'de iddia edildiği gibi önceden FBI ile görüşmeler yapıp, yapmadığı konusunda bilgi sahibi olmaya çalıştım. Hatta soruşturmanın ne boyutta olduğu ve ABD ile anlaşma yaptıysa, bu anlaşmanın detaylarına ulaşmayı umut ediyordum.
Beklentilerimin büyük bölümü gerçekleşti. Ancak Miami'de aldığım bilgileri ve izlenimlerim konusuna girmeden, Türkiye'de teyit ettiğim bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.
İstanbul Emniyeti'nden aldığım ve Ankara'dan teyit ettiğim bilgiye göre, Reza Zarrab, FBI ile görüşmelere 2015 yılı içinde başladığı ve Babek Zencani'nin İran'da idam cezasına çarptırılmasıyla birlikte FBI ile irtibatı yoğunlaştırdığını öğrendim.
Hatta İstanbul Emniyeti, Reza Zarrab'ın, ABD Federal Soruşturma Bürosu yetkilileri ile yaptığı görüşmeleri kayıt altına aldığını ve bu istihbarat çalışmasını Emniyet Genel Müdürlüğü'ne GİZLİ ibareli bir rapor halinde sunduğu bilgisine ulaştım.
KARA PARA STATÜSÜ NE ZAMAN KAZANDI?
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 9 Haziran 2010 tarih ve 1929 Sayılı kararla Türkiye ve Brezilya’nın olumsuz ve Lübnan’ın çekimser oyuna karşı 12 olumlu oyla İran’a yaptırımlar uygulanmasını kabul etmesinden 15 gün sonra, ABD Hükümeti'nin BM Kararını yetersiz bularak Temsilciler Meclisi ve Senato'dan İran'a karşı yeni bir yaptırım kararı çıkardı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Barışa Tehdit çerçevesinde aldığı karar bütün devletler bakımından bağlayıcı nitelik taşıyor. Türkiye'nin Karara olumsuz oy vermiş olması kararın bağlayıcılığını etkilemiyor.
ABD'nin, aldığı yaptırım kararında, İran’ın petrol ve doğalgaz gelirlerinin de nükleer faaliyetlerde kullanılabileceği varsayımıyla bu faaliyetlerden kaynaklanan parasal transferlerin de yasadışı ilan edilmesini emreden bir yaptırım kararını ABD Senatosu’ndan geçirerek Tek taraflı olarak yürürlüğe giren bu karara göre, İran petrol gelirleri artık “kara para” statüsündeydi ve bu anlamda meydana gelen her türlü finansal işlem “kara para aklama” olarak tanımlanacaktı.
ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Terörün Finansmanı ve Finansal Suçlardan sorumlu Bakan Yardımcısı Daniel Glaser başkanlığındaki ABD heyeti, Ağustos 2010’da Türkiye Bankalar Birliği’ni ziyaret ederek, Türk bankalarının üst düzey temsilcilerini İran bankaları ile çalışmamaları konusunda uyardı. Hatta ABD'li Bakan yardımcısı bu toplantıların birinde Türk bankacılarını tehdit etme noktasına bile geldi.
ABD Hazine Bakanlığı'nın uyarılarına rağmen, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Türk bankacılara cesur olmalarını tavsiye ederek; “ABD’nin yayınladığı ambargo kararı var. Her türlü finansman hareketlerine yasak getiren bir düzenleme. Bizi sadece BM’nin kararı bağlar. ABD’ninki değil!" dedi ve Türk Bankacılarının cesaretli olması konusunda telkinde bulundu.
FBI, ZARRAB VE ZENCANİ'Yİ İZLEMEYE BAŞLADI
ABD Temsilciler Meclisi ve ABD Senatosu'ndan geçerek yasalaşan İran'a karşı uygulanan ambargonun denetlenmesi amacıyla Federal Soruşturma Bürosu FBI, başta Türkiye olmak üzere, Malezya, Tacikistan Gana, Bahreyn, Hindistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde İran ile ticaret yapan kişi, kurum ve kuruluşları yakın takibe aldı.
İşte bu noktada Babek Zencani ve Reza Zarrab'ın ticari ilişkileri FBI'ın kapsama alanına girdi. Özellikle Babek Zencani'nin Türkiye'deki yatırımlarını mercek altına alan FBI, Babek Zencani'nin Türkiye'deki yatırımlarını yöneten Kudret Tuncel ve Mehdi Şems'in Onur Air Havayollarını 250 milyon dolara satın almasının altında yatan gerçeğin peşine düştü. FBI, BAE ve Hindistan'dan havayoluyla gelen altınların İstanbul üzerinden dağıtımını izlemeye başladı.
UÇAKLA GELEN 1500 KİLO ALTIN
Gana'nın Başkenti Akra'dan Havalanan ULS Havayollarına ait TC-ABK KZU755 sefer sayılı kargo uçağı, kayıtlara Dubai'ye gideceğini belirtmesine rağmen yakıt ikmali yapmak amacıyla 1 Ocak 2013 tarihinde İstanbul Havalimanı'na indiğinde, uçak ve yükü FBI tarafından kayıt altına alındı.
Uçağın Gana'dan direk Dubai'ye neden uçmadığını, yakıt almak için 6 saatlik Dubai uçuşu yerine, 10 saatlik İstanbul uçuşundan şüphelenen Gümrük Muhafaza ekipleri, işlemlere başlanana kadar uçağın mühürlenmesine karar verdi. Kayıtlarda adı geçen Master Sara adlı şirket araştırıldı. Firmanın uçağın inişinden 2 gün sonra 3 Ocak 2013 tarihinde İstanbul Ticaret Odası üyeliğinin iptal olduğu anlaşıldı. Bu gelişme üzerine Gümrük Muhafaza ekipleri mühürleri kırarak uçağa yeniden girdi. Yapılan kontrollerde, değersiz maden olduğu bildirilen altının 1500 kilo yerine 1208 kilo olduğu belirlendi. Uzmanlar, bildirilenle tespit edilen miktar arasındaki 292 kilogram altının yurt dışından mı eksik geldiğini, yoksa havalimanında mı eksikliğini araştırmaya başladı.
Ancak soruşturmayı başlatan Türk Gümrük yetkilileri görevden alınırken, 8 Ocak 2013 tarihinde İran Dışişleri Bakanı Dr. Ali Akbar Salehi, Gana Cumhurbaşkanı John Mahama'yı Akra'da ziyaret etti. Bu gelişmeler olurken, 18 Ocak 2013 tarihinde ULS Havayollarına ait TC-ABK KZU755 sefer sayılı kargo uçağı, 80 milyon dolarlık 1208 kilo altın ile İstanbul Havalimanı'ndan ayrıldı.
Olaydan bir ay sonra dönemin Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı'nın talimatıyla inceleme başlatılırken, Gümrükler Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı soruşturma raporu üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı da, "Duru Döviz ve Kıymetli Madenler Tic. A.Ş" ve Yönetim Kurulu Başkanı Emin Hayyam, "Kont Group ve Kozmetik" şirketi ve ortakları Babek Zencani ve Soraya Asadi ile "Master Sara Turizm" şirketi ve yönetim kurulu üyeleri Vahid Moradi Moghaddam ve Sima Khorramdel hakkında "sahtecilik" suçundan adli soruşturma açtı.
Havayolu şirketinin yaptığı yazışmalara göre altının göndericisinin Omanye Gold Mining, alıcının ise İran'da bulunan Sorinet Holding adlı şirket ile Sabiha Gökçen Havalimanı'nda bulunan Duru Döviz adlı şirket olduğu belirlendi. Alıcı olarak her iki firmanın da aynı irtibat telefonunu kullandığı tespit edildi. Altının 500 kilogramının Sabiha Gökçen Havalimanı'nda indirileceği, geri kalanının ise Tahran'a götürüleceği yönünde beyanlarda bulunulduğu ortaya çıktı.
Türkiye'de soruşturma sürerken, ABD Federal Soruşturma Bürosu FBI, Gana Hükümeti'ne yaptığı ihbar sonucu; Gana'dan yurtdışına izinsiz kaçak altın sevkiyatı yaptıkları gerekçesiyle organize suç örgütü ve gümrük görevlilerine yönelik operasyon düzenledi. Operasyon sonucunda, Omanye Gold Mining Şirketinin sahibi Peter Kofi Bedzrah'ında içinde bulunduğu toplam 4 kişinin tutuklandı.
Reza Zarrab ABD'de, Peter Kofi Bedzrah Gana'da, Babek Zencani ise İran'da tutuklu...
İRAN, ONUR AİR'İN PEŞİNE DÜŞÜYOR
İran Petrol Bakanlığı, Babek Zencani'nin Türkiye'deki yatırımlarını yöneten Türk vatandaşı Kudret Tuncel ve İran asıllı İngiliz Vatandaşı Mehdi Shams'in petrol satışından kaynaklı olarak İran petrol Bakanlığına borcundan dolayı Onur Air Havayollarında bulunan hisseleri üzerinde tasarrufta bulunmak amacıyla hukuki ve ticari girişimlere başladı.
Tarihler 4 Eylül 2014'ü gösterdiğinde Onur Air Havayollarını 250 milyon dolara Mehdi Shams ve Babek Zencani'nin Türkiye'deki yatırımlarını yöneten Kudret Tuncel'e satan Hamit Cankut Bağana, şirketin başına yeniden gelerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, Yönetim Kurulu'nda alınan kararları içeren bir özel mektup gönderdi.
Onur Air Havayolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamit Cankut Bağana ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Erkan Dereli, Hayrettin Hasan Çebi, Fatih Bardakçı ve Halim Sadi Pencap imzasıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'na gönderilen 9 maddelik mektupta Onur Air Havayolları'nın son durumu anlatılarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin İran ile olan sıkıntılar konusunda yardım istendi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a gönderilen mektupta, ABD'nin İran'a uyguladığı ambargo ve İran Petrol Bakanlığı'nın Mehdi Shams ve Kudret Tuncel'in üzerinde bulunan hisseler üzerinde tasarruf hakları olduğunu iddia ederek, ismi geçen Mehdi Shams'ın petrol satışından kaynaklı borçlarından dolayı Onur Air Havayolları üzerinde İran Petrol Bakanlığı'nın tasarruf kullanmaya devam edeceği belirtildi.
Onur Air Havayolları Yönetim Kurulu'nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a gönderdiği yardım mektubunda, Şirketin ticari ve mali tablosundan kaynaklanan bir sıkıntısı olmadığı kaydedilirken, ABD'nin İran'a uyguladığı ambargodan dolayı finans şirketleriyle sıkıntılar yaşadıklarını ve devletler arası çekişmeden dolayı bir çıkmazın içinde oldukları ifade edildi.
ONUR AİR'İN HİSSELERİ NASIL SATILDI?
Onur Air'in satışının yapıldığı dönemde Rekabet Kurumu, Onur Air hisselerinin Kudret Tuncel, Mehdi Shams, Hüseyin Yavuz Baran, Mihran Aksak Uysal ve Dilay Akın’a devri konusunda kendilerine başvuru yapıldığını duyurmuştu.
Rekabet Kurumu yaptığı aynı açıklamada, “Onur Air Taşımacılık’ın yüzde 7.2 hissesi ile Ten Tour Turizm’in yüzde 100 hissesi Kudret Tuncel, Mehdi Shams, Hüseyin Yavuz Baran, Dilay Akın, Mihran Aksak Uysal tarafından devralınacaktır” denilmişti.
Bilindiği gibi, Onur Air’in 53 milyon TL’lik sermayesinin 49 milyon 183 bin TL’lik kısmı (yüzde 92.8) Cankut Bağana’nın sahibi olduğu Ten Tour’a ait. Dolayısıyla Ten Tour’un tamamını alan aynı zamanda Onur Air’in de sahibi oluyor.
Diğer taraftan İran'da idam cezası alan Babek Zencani'nin Türkiye'de Kont Group ve Kont Kozmetik dışında, Çorlu'da 2012'de Kont Alüminyum adıyla alüminyum kutu üretimi yapmak üzere bir şirket kurdu.
BAŞSAVCI BHARARA'NIN HEDEFİ
19 Mart 2016 tarihinde Miami'de "ABD’yi dolandırmak, İran’a yönelik ekonomik yaptırımlarını ihlal etmek, Bankacılık sahtekarlığı ve kara para aklama" suçlamalarıyla tutuklanan Reza Zarrab'ın iddianamesini hazırlayan New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara, kamuoyuna yansıyan 21 sayfalık özet iddianamenin dışında 2010 -2015 yılı arasında İran ile yapılan Türkiye merkezli tüm ticari işlemler, mercek altına aldığı ortaya çıkıyor.
Miami'de görüştüğüm hukuk büroları ve ABD'li yerel kaynaklardan ulaştığım bilgilere göre, özellikle Türkiye'de siyasi iktidar tarafından akamete uğratılan 17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması'nın daha detaylı bilgileri, Preet Bharara'nın Ana İddianamesinde olduğu ve Reza Zarrab davasının Türkiye'nin başını çok ağrıtacağı ifade ediliyor.
ABD Temsilciler Meclisi ve ABD Senatosu'ndan geçerek yasalaşan İran'a uygulanan ambargonun, Türkiye'den delinmesi ve bu konuda bir devlet bankasının kullanılması, New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara'nın en önemli kozu olarak önümüze çıkacak. Hatta Reza Zarrab'ın Türkiye yaptığı HAYIRSEVERLİKLERİ DE, Başsavcı Bharara'nın Ana İddianamesinde olduğu, net bir şekilde Amerika'da dillendiriliyor.
New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara'nın 8 Nisan 2016 tarihinde New York Basın Birliği'nde (NYPA) yaptığı konuşmada, Reza Zarrab'ın Türkiye'de yargılanıp tutuklandığını ancak New York'ta yargılanmasının Türkiye'deki davalarla ilgisinin olmadığını söylemesi bile, 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturmalarına ne kadar hakim olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Diğer taraftan özet iddianamede belirtilen 110 milyon Euro'nun, İran Petrol Bakanlığına bağlı HKCO Şirketi üzerinden Türkmenistan'da yerleşik TÜRKMEN-1 Şirketine aktarılması, Havuz Medyasını da çok yakından ilgilendirdiği, ABD'de yüksek sesle konuşuluyor.
Kısacası Reza Zarrab ile akçeli işlere giren tüm isimler, Türk yargısında olmasa bile, ABD Yargısında hesap verecek gibi görünüyor.
Sevgi ile Kalın...