Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı Servet Avcı, "On derste ahmaklık tekniği" başlığıyla, Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu'nunda tevil mantığını öne çıkaranlara ithaf ettiği yazısını mizah diliyle köşesine taşıdı.
1. Başkalarının çocukları para sayma makinalarıyla yatarken, sen onların derdiyle perişan olup, kefenlere bürüneceksin... Onların şatolarında bulunan para kasalarının derdi yine sana düşecek, ‘vay ben öleydim’ diye ızdıraptan kıvranacaksın...
2. Hayatında borsanın önünden bile geçmemiş olsan da, yandaş gazetecinin ‘uluslararası operasyon’ temalı yazılarına eklenen “Borsada tarihÎ düşüş” notlarını okudukça üzüntüden başını taşlara vuracak, çay parasını zor ödediğin mahalle kahvehanesinde ‘yedirmeyiz’ türünden konuşmalar yapacaksın...
3. Cebinde ay sonunu getirecek kadar para bulunmasa da Euro-Dolar paritesini, memleketin kredi notunu büyük bir görev aşkıyla takip edeceksin... Sadece uzaktan bankamatiğine bakabildiğin bilmem hangi bankanın ’marka değeri’ni, çoluğunun çocuğunun ve soyulan ülkenin istikbâlinden daha çok düşüneceksin...
4. “Hangi cephede savaşmış da bu sıfatı almış?” diye merak bile etmediğin kişiye ‘mücahiiiiit’ diye sesleneceksin... Her türlü yalanını ve çuvallamasını zemzem suyuyla yıkayacak, kendisine ‘Kârun’ damgası çakanları yanına almasını onun büyüklüğüne yoracaksın... “Allah’ım bizim ömrümüzden al ona ver, bizim çocuklardan esirge, onların sabilerinin filolarına bereket eyle” şeklinde hulûsi kalp ile dualar edeceksin...
5. Çalınanı, çırpılanı, yutulanı konuşmayacak, ve “Neden on bir yıldır değil de şimdi? Komplo, komplo” diye diye pisliği bastırmaya çalışacaksın... Türkiye’nin büyümesini istemeyen güçlerin ‘çalan ama iyi çalışan’ kardeşlerimize tuzak kurduklarını anlatacaksın... “Yolsuzluk olsa bu kadar yatırım yapılır mıydı?” diye savunma duyunca, “Şerefsizim doğru konuşuyor” diyerek kalıbını basacaksın...
6. “Komşularla sıfır sorun” derken alayıyla kanlı bıçaklı olduğumuz yetmiyormuş gibi, iç düşmanların sayısını arttıracaksın... Kim nasıra basarsa, savcı, polis demeden cadı avına çıkanlara ellerin çatlayıncaya kadar alkış tutacaksın... Bir darbenin bastırıldığını anlatırken, aslında bastırılanın ‘yağmacılara karşı görevini yapmaya mecbur kamu otoritesi’ olduğunu umursamayacaksın...
7. İstimlâk, proje bedeli, yağma şu bu seni hiç ırgalamayacak... Züğürt Ağa’nın Yeni Cami şadırvanında abdest esnasında cebinin boşaltılması gibi söğüşlenirken, üçüncü havaalanının Frankfurt Havaalanı’ndan büyüklüğü gibi bir gurur kalacak sana... Buğulu gözlerle bekleyeceksin o ânı; Kanal İstanbul’u beklediğin gibi... Sen Marmaray’la denizin altından hızla geçme mutluluğunu doyasıya yaşarken, denizin altından üstünden, havadan, karadan el çabukluğu ve ‘müteşebbis ruh’la götürülenleri görmeyeceksin... “Gördüm” diyenlerin boynuna ‘darbeci, ajan, Gezici’ yaftası asacaksın...
8. İcap ederse, fani olduğun için kendi abdestinden bile şüphe edeceksin ama ‘ileri demokrasi fedaileri’nin abdestinden asla şüphe etmeyeceksin...’Müminlerin emiri’ne yapılan ‘ABD-İsrail komplosu’nu dilinden düşürmeyecek, yanlış yaptığında Hz.Ömer’i düzeltmeye yarayacak o ‘demode’ kılıcı münasip bir yerde saklayacaksın...
9. “Hırsızlık yapan kızı Fatma olsa elini keser miydi, yoksa öper miydi, sahi bu konuda ne buyurulmuştu?” sorusu karşısında hafıza kaybı numarası yapacaksın, savcı ve polislerin aslında Filipinler ve Moğolistan’tan istihbaratlarına hizmet ettiğini vurgulayacaksın...
10. “Aptal görünmeye cesaret etmek, büyük bir akıllılıktır” diyor ya Andre Gide... Bu işin pik noktasıdır ve bu seviyede kalmak lâzımdır... Eğer Lincoln’ün “Konuşup da aptallığınızı ortaya çıkaracağınıza, konuşmayın da hiç olmazsa herkesin şüphesi kalsın” derecesine gerilerseniz işte o zaman kötü... Tedavi gerekebilir...