Gazetecilik mesleği, zor zanaat vesselam…
Piri Reis Üniversitesi, İMEAK Deniz Ticaret Odası ve Türk Deniz Eğitim Vakfı'nın yönetim anlayışını kaleme aldığımız yazı, mesleğimizi sorgulatır hale getirdi.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Ülkemizde, gazetecilik mesleği; tetikçi, karartmacı, postacı ve adamcı anlayışı ile istediği makama bir türlü oturamadı. Birilerinin adamı olma söylemi, bizim mesleğe yapışmış durumda.
Piri Reis Üniversitesi’ndeki yönetim anlayışını, kendi penceremizden yorumlamamız, belli kesimler tarafından “Metin Kalkavan ile aranız bozuldu mu?” sorusuna muhatap olmamıza neden oldu. Hayır! Metin Kalkavan ile aramız bozulmadı. Kendisine olan saygımız ve muhabbetimiz hala devam ediyor.
Biz kamu görevi yapan yayıncılar olarak sektördeki gelişmeleri, YORUMSUZ yansıtmak zorundayız. Köşelerimizde ise bakış tarzımıza göre, yazı yazma özgürlüğünü yaşıyoruz.
Ama hiçbir zaman, sektördeki ticari şirketlerin yatak odasına girme özgürlüğü kendimizde bulmuyoruz. Hangi şirketin ne kadar borcu olduğu, hangi şirketin personel maaşını ödemediğini, hangi şirkete icra geldiği ile ilgili bilgilere ulaşmamıza rağmen, hiçbir şekilde o tür haberleri, yayınlarımızda yer vermiyoruz. Çünkü şirketlerin ticari itibarlarına zarar vereceğini düşündüğümüz finansal konuların, o şirketlerin yatak odası olduğuna inanıyoruz..
Ancak, kamu görevi işlevini üslenen kuruluşların finansal işlemlerinin, kamuya açık olması gerektiğinin, altını çizmemizde yarar var.
Piri Reis Üniversitesi, 120 kişinin üye olduğu Türk Deniz Eğitim Vakfı’nın (TÜDEV) kurduğu özel bir üniversite. Kamu hizmeti yapan bu özel üniversitenin giderleri ve yatırımları, sektörün çatısı konumunda bulunan İMEAK Deniz Ticaret Odası’nın gelirleri ile karşılanıyor.
Hem Piri Reis Üniversitesi, hem üniversiteyi kuran Türk Deniz Eğitim Vakfı, hem de kamu hizmeti yapan ve 2014 rakamları ile 25 milyon TL, eğitim gideri adı altında Piri Reis Üniversitesi’ne para aktaran İMEAK Deniz Ticaret Odası’nın Yönetim Kurulu, 3 aşağı 5 yukarı aynı kişiler.
İsmi geçen kişilere ait Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’ndan alınan Denizciler Turizm ve Denizcilik A.Ş’ye ait Ankara Feribotu’nun, Piri Reis Üniversitesi’ne okul gemisi olarak satılmasının doğru olmadığını belirterek, bu konunun ilerde baş ağrıtacağını iddia etmiştim. Metin Kalkavan ve Ekibini uyardığım yazıda, bu yönetim anlayışının etik olmadığını, bundan önceki yazımda dile getirdim.
Bu konuya değinmeyeceğim.
Benim değineceğim konu, gazeteciler bu tür olayları görmeli mi? Yoksa bu konunun rutin bir gelişme olduğunu belirterek, haber değeri olduğuna inandığımız görüntünün üzerini karatmalı mı?
Tabii ki karatmamalı… Çünkü haberi olduğu gibi yayınlama sorumluluğunu taşıyoruz…
Biz ne Ahmet’in, ne de Mehmet’in adamıyız. Bizim gibi düşünen gazeteciler, yapılan haberi köşemizde kendi doğrularımızın kantarından süzerek yorumluyoruz. Aynı haberi yayın organlarımızın ana sayfalarında ise yorumsuz olarak, okuyucunun beğenisine sunuyoruz.
REKLAM İLE TERBİYE ETME SANATI
Gazetecilik mesleği, zor zanaat vesselam…
Olumlu yapılan haberler yayınlandığında alkış alırken, olumsuz yapılan haber karşılığında ise reklamımızın kesilmesi ile ödüllendiriliyoruz.
Her iki ödül de, kabulümüzdür.
Yanlış olan, bu mantıkla reklam verenlerin, “3 kuruşluk reklamı ile bizi satın aldığını” algılamaları, bizleri ziyadesiyle üzüyor. Yapılan çok çirkin. Bu tür tavırların içine girmeyin. Yapmayın, bizlere hakaret etmeyin. Verdiğiniz reklam ile karakterimizi tartmaya çalışmayın. Bizler kimsenin adamı olmadan habercilik yapıyoruz. Bu mantıkla hareket eden sektörden bir kaç kişi, şunu çok iyi bilmelidir ki, verdiğiniz reklamlar ile bu şirketler ayakta durmuyor.
Verdiği reklamları keserek, bizleri terbiye etmeye çalışıyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Bizim kalemimiz, verilen reklamlar ile hareket etmez. Kalemimiz, doğrularımız, vicdanımız ve kul hakkını korumak üzerine kodlanmıştır. 12 yılı denizcilik sektöründe olmak üzere toplamda 25 yıllık bir gazeteci olarak, bizleri bugüne kadar tanıyamadıysanız, bu sizin eksiğinizdir.
İKİ OLAY, İKİ TAVIR!
Bizlerin ekmeği ile oynamaya çalışan, verdiğimiz emeği reklam vererek kutsadığına inanan, iki zavallı örneği tek başlık altında sizlerle paylaşacağım...
Birinci olay, Türk Denizcilik sektörünün de yakından bildiği bir konuydu.
2012 yılının son aylarında, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nde çalışan 2 VTS operatörü ve Genel Müdür Yardımcısı’nın oğlunun içinde bulunduğu şahısların şirket kurarak, acente hizmetleri yaptığını, haber olarak yayınlamamız üzerine, Kıyı Emniyeti ve Yönetimi ile aramızda soğuk rüzgârlar esti.
Bu haberlerin Deniz Haber Ajansı’nda yayınlaması ile birlikte yapımcılığını üslendiğimiz ve TRT Türk’te yayınlanan DENİZHABER isimli denizcilik programı, Kıyı Emniyeti Genel Müdürü Salih Orakcı’nın TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’i araması ile yayından kaldırıldı. (Bürokrat Dayanışması)
DENİZHABER isimli programın yayından kaldırılması ile ilgili 15 Aralık 2012 tarihinde JURNAL mahlasıyla yayınladığım “Yürü be Salih! Seni kim tutar!” başlıklı yazımda, gelişmeleri net bir şekilde kaleme almış ve “Rızkı Allah Verir” diyerek, habercilik yapmaya devam etmiştik.
Bu olayda, çok ciddi maddi olarak zarar etmemize rağmen, gazetecilik mesleğine duyduğumuz saygı gereği, tavizsiz olarak yayınlarımızı sonuna kadar sürdürdük.
Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün kurumsal kimliği, şahsıma ve şirketime 50 bin TL’lik tazminat davası ile birlikte bir de ceza davası açmıştı. Ancak mahkeme sürecinde Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tazminat davasından vazgeçtiğini açıklamasına rağmen, ceza davası, kamu davasına dönüştüğünden dolayı dava devam etti ve geçen hafta yapılan son mahkemede, şahsım ve şirketim beraat etti.
İkinci olay ise 9 Temmuz 2006 tarihinde gerçekleşti. Yani bundan yedi buçuk sene önce...
İMEAK Deniz Ticaret Odası Meclis toplantısında Gündüz Kaptanoğlu’nun yaptığı bir konuşma, Deniz Haber Ajansı’nda yer almıştı. Bugünde denizcilik sektörünün gündeminde olan, İzmit Körfezi'nde DEKAŞ-MED MARİNE konusu ile ilgili Gündüz Kaptanoğlu’nun yaptığı açıklama, Sabah Gazetesi’nden Mahmut Övür tarafından kaynak gösterilerek yayınlanmıştı. (Mahmut Övür'ün haberinde yanlışlıkla Cengiz Kaptanoğlu ismi kullanılmıştı. Haber bir gün sonra düzeltildi - Bakınız )
Deniz Haber Ajansı’nda yayınlanan haber, kaynak gösterilerek Mahmut Övür imzasıyla "Denizlerde Savaş Kızıştı" başlıklı köşe yazısının, Sabah Gazetesi’nde yer alması üzerine Gündüz Kaptanoğlu’nun oğlu Ömer Kaptanoğlu, beni arayarak; “Recep bey, benim babam hakkında yazı yazamazsın. Biz sana reklam veriyoruz. Bundan sonra sana reklam yok. Biz 100 yıllık Kaptanoğlu ailesiyiz” diye ahkâm kesmişti.
Gündüz Kaptanoğlu'nun oğlu, Ömer Kaptanoğlu ile yapılan bu telefon konuşmasında, cevabını okkalı şekilde alması ile birlikte, (O kelimeleri burada yazamıyorum), 6 sene boyunca Kaptanoğlu Şirketler Grubu’ndan reklam almadık ve yayınlamadık. Kendisine saygı duyduğum Şadan Kaptanoğlu’nun araya girmesi ile Kaptanoğlu Şirketler Grubu ile aramızdaki soğukluk son bulmuş ve Kaptanoğlu Şirketi'nin reklamları 2012-2013 yıllarında yayınlanmıştı.
& & &
Başımızdan geçen onlarca olaydan, sadece ikisini kaleme aldım. Bu olay gibi onlarcasını yaşadım. Ukalalık yapan ve ekmeğimizle oynayan bu görgü özürlüler, her yerde ve her platformda gereken cevabı aldı.
Kısacası, Gazetecilik mesleği, zor zanaat vesselam…
DENİZHABER, SEKTÖRÜN İTİBARINI YÜKSELTTİ
2002 yılında yayın hayatına başlayan Deniz Haber Ajansı, 12 yıllık dönemde Türk Denizcilik sektörünün itibarını yükselten onlarca projeye imza attı. Dünya denizcilik sektörünün çatısı konumunda bulunan Birleşmiş Milletler Denizcilik Örgütü’nün son iki Genel Sekreteri'ni (Efthimios Mitropoulos – Koji Sekimizu) 4 kez ülkemizde ağırladı. Son 8 senede, IMO’ya üye 179 üye ülkenin temsilcilerini İstanbul’a getirdi. Deniz Haber Ajansı, Uluslararası Denizcilik Örgütlerinin üst düzey yöneticileri ile Türk Denizcilik sektörünün mensuplarını buluşturdu, tanıştırdı ve kaynaştırdı.
Deniz Haber Ajansı, Türk armatörlerinin, dünya limanlarında tutuklanan yabancı bayrakta ve Türk bayrağında olan onlarca gemisinin serbest bırakılmasını sağladı. İkili ilişkiler ve kulis faaliyetleri sayesinde Türk bayraklı gemilerin ağır cezalar almasını engelledi. Hiçbir maddi beklenti olmadan Türk armatörüne ait gemilerin tutuklanma ve serbest bırakılma konusunda yaptığımız çalışmalar, başta İMEAK Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan ve TOBB Denizcilik Sektör Meclis Başkanı Erol Yücel şahittir.
& & &
Sözün özü;
Sektörel yayın yapan gazeteciler olarak, kamuoyunu ilgilendiren haberleri karartmadan vermeye devam edeceğiz.
Yeter ki, haddimizi ve hakkımızı bilelim.
Sevgi ile Kalın...