• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 17 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 19 °C
  • Antalya 16 °C
  • Muğla 14 °C
  • Çanakkale 20 °C

Reklam verdim, seni satın aldım!

RECEP CANPOLAT

Gazetecilik mesleği, zor zanaat vesselam…

Piri Reis Üniversitesi, İMEAK Deniz Ticaret Odası ve Türk Deniz Eğitim Vakfı'nın yönetim anlayışını kaleme aldığımız yazı, mesleğimizi sorgulatır hale getirdi.

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Ülkemizde, gazetecilik mesleği; tetikçi, karartmacı, postacı ve adamcı anlayışı ile istediği makama bir türlü oturamadı. Birilerinin adamı olma söylemi, bizim mesleğe yapışmış durumda.

Piri Reis Üniversitesi’ndeki yönetim anlayışını, kendi penceremizden yorumlamamız, belli kesimler tarafından “Metin Kalkavan ile aranız bozuldu mu?” sorusuna muhatap olmamıza neden oldu. Hayır! Metin Kalkavan ile aramız bozulmadı. Kendisine olan saygımız ve muhabbetimiz hala devam ediyor.

Biz kamu görevi yapan yayıncılar olarak sektördeki gelişmeleri, YORUMSUZ yansıtmak zorundayız. Köşelerimizde ise bakış tarzımıza göre, yazı yazma özgürlüğünü yaşıyoruz.

Ama hiçbir zaman, sektördeki ticari şirketlerin yatak odasına girme özgürlüğü kendimizde bulmuyoruz. Hangi şirketin ne kadar borcu olduğu, hangi şirketin personel maaşını ödemediğini, hangi şirkete icra geldiği ile ilgili bilgilere ulaşmamıza rağmen, hiçbir şekilde o tür haberleri, yayınlarımızda yer vermiyoruz. Çünkü şirketlerin ticari itibarlarına zarar vereceğini düşündüğümüz finansal konuların, o şirketlerin yatak odası olduğuna inanıyoruz..

Ancak, kamu görevi işlevini üslenen kuruluşların finansal işlemlerinin, kamuya açık olması gerektiğinin, altını çizmemizde yarar var.

Piri Reis Üniversitesi, 120 kişinin üye olduğu Türk Deniz Eğitim Vakfı’nın (TÜDEV) kurduğu özel bir üniversite. Kamu hizmeti yapan bu özel üniversitenin giderleri ve yatırımları, sektörün çatısı konumunda bulunan İMEAK Deniz Ticaret Odası’nın gelirleri ile karşılanıyor.

Hem Piri Reis Üniversitesi, hem üniversiteyi kuran Türk Deniz Eğitim Vakfı, hem de kamu hizmeti yapan ve 2014 rakamları ile 25 milyon TL, eğitim gideri adı altında Piri Reis Üniversitesi’ne para aktaran İMEAK Deniz Ticaret Odası’nın Yönetim Kurulu, 3 aşağı 5 yukarı aynı kişiler.

İsmi geçen kişilere ait Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’ndan alınan Denizciler Turizm ve Denizcilik A.Ş’ye ait Ankara Feribotu’nun, Piri Reis Üniversitesi’ne okul gemisi olarak satılmasının doğru olmadığını belirterek, bu konunun ilerde baş ağrıtacağını iddia etmiştim. Metin Kalkavan ve Ekibini uyardığım yazıda, bu yönetim anlayışının etik olmadığını, bundan önceki yazımda dile getirdim.

Bu konuya değinmeyeceğim.

Benim değineceğim konu, gazeteciler bu tür olayları görmeli mi? Yoksa bu konunun rutin bir gelişme olduğunu belirterek, haber değeri olduğuna inandığımız görüntünün üzerini karatmalı mı?

Tabii ki karatmamalı… Çünkü haberi olduğu gibi yayınlama sorumluluğunu taşıyoruz…

Biz ne Ahmet’in, ne de Mehmet’in adamıyız. Bizim gibi düşünen gazeteciler, yapılan haberi köşemizde kendi doğrularımızın kantarından süzerek yorumluyoruz. Aynı haberi yayın organlarımızın ana sayfalarında ise yorumsuz olarak, okuyucunun beğenisine sunuyoruz.

REKLAM İLE TERBİYE ETME SANATI

Gazetecilik mesleği, zor zanaat vesselam…

Olumlu yapılan haberler yayınlandığında alkış alırken, olumsuz yapılan haber karşılığında ise reklamımızın kesilmesi ile ödüllendiriliyoruz.

Her iki ödül de, kabulümüzdür.

Yanlış olan, bu mantıkla reklam verenlerin, “3 kuruşluk reklamı ile bizi satın aldığını” algılamaları, bizleri ziyadesiyle üzüyor. Yapılan çok çirkin. Bu tür tavırların içine girmeyin. Yapmayın, bizlere hakaret etmeyin. Verdiğiniz reklam ile karakterimizi tartmaya çalışmayın. Bizler kimsenin adamı olmadan habercilik yapıyoruz. Bu mantıkla hareket eden sektörden bir kaç kişi, şunu çok iyi bilmelidir ki, verdiğiniz reklamlar ile bu şirketler ayakta durmuyor.

Verdiği reklamları keserek, bizleri terbiye etmeye çalışıyorsanız, çok yanılıyorsunuz. Bizim kalemimiz, verilen reklamlar ile hareket etmez. Kalemimiz, doğrularımız, vicdanımız ve kul hakkını korumak üzerine kodlanmıştır. 12 yılı denizcilik sektöründe olmak üzere toplamda 25 yıllık bir gazeteci olarak, bizleri bugüne kadar tanıyamadıysanız, bu sizin eksiğinizdir.

İKİ OLAY, İKİ TAVIR!

Bizlerin ekmeği ile oynamaya çalışan, verdiğimiz emeği reklam vererek kutsadığına inanan, iki zavallı örneği tek başlık altında sizlerle paylaşacağım...

Birinci olay, Türk Denizcilik sektörünün de yakından bildiği bir konuydu.

2012 yılının son aylarında, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nde çalışan 2 VTS operatörü ve Genel Müdür Yardımcısı’nın oğlunun içinde bulunduğu şahısların şirket kurarak, acente hizmetleri yaptığını, haber olarak yayınlamamız üzerine, Kıyı Emniyeti ve Yönetimi ile aramızda soğuk rüzgârlar esti.

Bu haberlerin Deniz Haber Ajansı’nda yayınlaması ile birlikte yapımcılığını üslendiğimiz ve TRT Türk’te yayınlanan DENİZHABER isimli denizcilik programı, Kıyı Emniyeti Genel Müdürü Salih Orakcı’nın TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’i araması ile yayından kaldırıldı. (Bürokrat Dayanışması)

DENİZHABER isimli programın yayından kaldırılması ile ilgili 15 Aralık 2012 tarihinde JURNAL mahlasıyla yayınladığım “Yürü be Salih! Seni kim tutar!” başlıklı yazımda, gelişmeleri net bir şekilde kaleme almış ve “Rızkı Allah Verir” diyerek, habercilik yapmaya devam etmiştik.

Bu olayda, çok ciddi maddi olarak zarar etmemize rağmen, gazetecilik mesleğine duyduğumuz saygı gereği, tavizsiz olarak yayınlarımızı sonuna kadar sürdürdük.

Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün kurumsal kimliği, şahsıma ve şirketime 50 bin TL’lik tazminat davası ile birlikte bir de ceza davası açmıştı. Ancak mahkeme sürecinde Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü tazminat davasından vazgeçtiğini açıklamasına rağmen, ceza davası, kamu davasına dönüştüğünden dolayı dava devam etti ve geçen hafta yapılan son mahkemede, şahsım ve şirketim beraat etti.

İkinci olay ise 9 Temmuz 2006 tarihinde gerçekleşti. Yani bundan yedi buçuk sene önce...

İMEAK Deniz Ticaret Odası Meclis toplantısında Gündüz Kaptanoğlu’nun yaptığı bir konuşma, Deniz Haber Ajansı’nda yer almıştı. Bugünde denizcilik sektörünün gündeminde olan, İzmit Körfezi'nde DEKAŞ-MED MARİNE konusu ile ilgili Gündüz Kaptanoğlu’nun yaptığı açıklama, Sabah Gazetesi’nden Mahmut Övür tarafından kaynak gösterilerek yayınlanmıştı. (Mahmut Övür'ün haberinde yanlışlıkla Cengiz Kaptanoğlu ismi kullanılmıştı. Haber bir gün sonra düzeltildi - Bakınız )

Deniz Haber Ajansı’nda yayınlanan haber, kaynak gösterilerek Mahmut Övür imzasıyla "Denizlerde Savaş Kızıştı" başlıklı köşe yazısının, Sabah Gazetesi’nde yer alması üzerine Gündüz Kaptanoğlu’nun oğlu Ömer Kaptanoğlu, beni arayarak; “Recep bey, benim babam hakkında yazı yazamazsın. Biz sana reklam veriyoruz. Bundan sonra sana reklam yok. Biz 100 yıllık Kaptanoğlu ailesiyiz” diye ahkâm kesmişti.

Gündüz Kaptanoğlu'nun oğlu, Ömer Kaptanoğlu ile yapılan bu telefon konuşmasında, cevabını okkalı şekilde alması ile birlikte, (O kelimeleri burada yazamıyorum), 6 sene boyunca Kaptanoğlu Şirketler Grubu’ndan reklam almadık ve yayınlamadık. Kendisine saygı duyduğum Şadan Kaptanoğlu’nun araya girmesi ile Kaptanoğlu Şirketler Grubu ile aramızdaki soğukluk son bulmuş ve Kaptanoğlu Şirketi'nin reklamları 2012-2013 yıllarında yayınlanmıştı.

&               &                &

Başımızdan geçen onlarca olaydan, sadece ikisini kaleme aldım. Bu olay gibi onlarcasını yaşadım. Ukalalık yapan ve ekmeğimizle oynayan bu görgü özürlüler, her yerde ve her platformda gereken cevabı aldı.

Kısacası, Gazetecilik mesleği, zor zanaat vesselam…

DENİZHABER, SEKTÖRÜN İTİBARINI YÜKSELTTİ

2002 yılında yayın hayatına başlayan Deniz Haber Ajansı, 12 yıllık dönemde Türk Denizcilik sektörünün itibarını yükselten onlarca projeye imza attı. Dünya denizcilik sektörünün çatısı konumunda bulunan Birleşmiş Milletler Denizcilik Örgütü’nün son iki Genel Sekreteri'ni (Efthimios Mitropoulos – Koji Sekimizu) 4 kez ülkemizde ağırladı. Son 8 senede, IMO’ya üye 179 üye ülkenin temsilcilerini İstanbul’a getirdi. Deniz Haber Ajansı, Uluslararası Denizcilik Örgütlerinin üst düzey yöneticileri ile Türk Denizcilik sektörünün mensuplarını buluşturdu, tanıştırdı ve kaynaştırdı.

Deniz Haber Ajansı, Türk armatörlerinin, dünya limanlarında tutuklanan yabancı bayrakta ve Türk bayrağında olan onlarca gemisinin serbest bırakılmasını sağladı. İkili ilişkiler ve kulis faaliyetleri sayesinde Türk bayraklı gemilerin ağır cezalar almasını engelledi. Hiçbir maddi beklenti olmadan Türk armatörüne ait gemilerin tutuklanma ve serbest bırakılma konusunda yaptığımız çalışmalar, başta İMEAK Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan ve TOBB Denizcilik Sektör Meclis Başkanı Erol Yücel şahittir.

&               &                &

Sözün özü;

Sektörel yayın yapan gazeteciler olarak, kamuoyunu ilgilendiren haberleri karartmadan vermeye devam edeceğiz.

Yeter ki, haddimizi ve hakkımızı bilelim.

Sevgi ile Kalın...

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
DENİZCİ
05 Şubat 2014 Çarşamba 17:04
BİLMEK VEYA GELENEKLERE UYMAK ARASINDA FARK VARDIR
Sayın refik beyefendinin görüşlerine aynen katılıyo sağılarımı sunuyorum. Aşağıda ise belirttiğim ayetlerden de zaten mesajın anlamının bilinmesi gerektiği net anlaşılıyor. Koca cağın İmamı A’zam Ebû Hanîfe (ö. 150/767), şartsız olarak terceme ile namaz kılınabileceğini söylemiştir. Aklını9 çalıştıranlar bu gerçeği apaçık görür herkese aklını çalıştırmak dileklerimle çünkü akıl da bir ayettir ve anlaşılmış bir kuran ve ahlakının topluma ve uygulamaya yansıması Refik hocamın da belirttiği gibi meyvelerini ancak bu şekilde verebilecektir.


"14İbrahim suresi/4-Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun."

"41Fussilet suresi/44-Eğer bu (ilahi kelamın) Arapça dışında bir dilde (indirilmiş) bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, (şimdi onu reddedenler,) bu defa, “Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil(de indirilmiş bir mesaj bu) ve (tebliğ eden de) bir Arap (elçi)?” diyeceklerdi."

"4Nisa suresi/43-Siz ey inananlar! Sarhoş iken namaz kılmaya kalkışmayın, ne dediğinizi bilinceye kadar (bekleyin);.."
212.174.131.15
T.C.Müh.Kaptan Refik Akdoğan
04 Şubat 2014 Salı 11:11
Satılık insanlar
Sayın Denizci, Kur'an'da Allah, Hazreti Muhammed'e indirdiği vahiylerde, anlayasınız diye Ku'ran'ın Arapça indirildiği birçok ayette buyurmaktadır. Burada haddim olmadığı için bu ayetleri yazmadım.Telefon ederseniz söylerim. Ancak şurası kesindir ki Kur'an Arapça okunmalıdır diye israr edildiği için Müslümanlar Arapça bilmediğinden, İslam dini anlaşılamadığından Allah'ın buyrukları yerine getirelemediği gibi İslam dini de dünyaya yayılamamıştır. Tüm Kur'an'ın amacı kanımca iyi bir insan oluşturmaktır. İslam alamine baktığımızda
bunun başarılı olduğu söylenebilr mi? Allah petrolü tüm islam alemine verdiği halde bundan yalnız belirli bir zümrenin yararlandığını, geri kalanların sefalet içinde yüzdüklerini görünce Kur'an'ın Araplar tarafından bile tam anlaşılamdığı açıkça görülmüyor mu? Kur'an'da İNFAK buyruğu ile zengin olmak yasakllandığı halde Müslümöan zengimnler yarın Allah'ın huzuruına çıktıklarında nasıl hesap verecekler? Fakır fukaranın Kur'an'da sürekli korunması buyrulduğuı halde İslam alemini hali ortada. Allah'ın ilk indirdiği sure olan ALAK suresinde OKU buyurduğu ve ikinci inen sure olan Kalem Suresinde kaleme AND verdiği halde Osmanlı İmpartatorluğu yıkıldığı zaman hemen Türk-İslam milleti okuma yazma bilmiyordu. Tüm bunların nedeni Kur'an'ı ana dilimzde öğrenmeyişimizden kaynaklanmıştır. Eğer Osmanlılar OKU ve KALEM surelerini kendi milletine ve işgal ettikleri yerlerin mlletlerine uygulansaydı ve kendi dillerinde Kur'an öğretilseydi inanıyorum ki bugün Osmanşlı imparatorluğu büyük bir devlet olarak var olurdu. Bulanık suda balık avlamakl isteyenler günümüzde hala Kur'an Arapça okunmalıdır diye israr etmelerinin nedeni saltanatlarının devam etmelerini istemelerinden kaynaklanmaktadır. Bakınız mezar başındaki taşlarda "ruhuna el Fatiha" diye bir istek vardır. Fatiha suesini Türkçe okuduğunuzda bunun ölü ile hiç ilşgisi olmadığını hayretle göreceksiniz. Dua eden, Allah'tan hep kendisi için istediğini, buna karşın duada ölü adının hiç geçmediğini hayrtetle göreceksiniz. Halbuk mezar taşında ölünün olmuşsa iyi bir indan olduğunuı, yardımsever olduğu vb. şeyler yazılsa daha olmaz mıydı? El fatiha denildiği zaman eminim ki dua edenleri çoğu sadece ağızlarını harekete ettirmekte, aslında surenin ne Arapçasını ve ne de Türkçesini bilmediği için sadece ağzını hareket ettirek etrafa dua ettiğini anlaytmaya çalışmakltadır. Benim mezarımın başında yapmışsam sevaplarım anlatılarak, gelen cemaatten Allah'ın bana yardımcı olmasını, günahlarımı affetmesi için dua etmelerini isterim. Böyle olduğu takdirde insanlar yaşadıkları sürece aşırı zengin olmamaya dikkat ederek(yani vergilerini tam ödeyerek) fakır fukara peşine düşeceklerine, sürekli insanlara yardım etmeye çalışacaklarına inanmaktayım. Allah'a emanet olun sayın denizci.www.refikakdogan.com
46.197.149.173
DENİZCİ
03 Şubat 2014 Pazartesi 10:28
SATILIK İNSANLAR
Sayın hocam Refik beyin görüşlerine aynen katılmakla birlikte madem Arapça ile ilgili açıklamalarda bulunmuş bu konu ile ilgili Diyanet İşleri Başkanlığına sormuş olduğum sorum ve cevabının konuyla ilgisi nedeniyle burada açıklama gereği duydum. Kısacası Hocamın da dediği gibi aslında dinimiz kendi dilimizle bize anlatılsa idi bu toplum sanırım böyle olmazdı. Ama ne hikmetse hala Arapça dayatması ile hala bu çağda bu din anlaşılmaz kılınmaya çalışılmaktadır. Bunu bilinçli yapanlara hakkımızı helal etmeyeceğiz bu böyle biline...

SORUM-1: Arapça Allahın tercih ettiği kutsal bir dil midir? Kuranda Allahın herkesin Arapça bilmesini zorunlu tuttuğuna dair bir ayet var mıdır? Ben ortamı gereği konuşma dili Türkçe olan ve Türkiye’de Türk olarak doğmuş birisi olarak kendi dinimi yaşayabilmem için mutlaka Arapçayı bilmem mi ? gerekiyor/ dayanağı nedir? Ayrıca ayetler vahiy olarak peygamber efendimizin kalbine doğduğuna göre Arapça dili ile bağlantısı nedir? Eğer var ise bu tek bir dile indirgenir ise bu dinin evrenselliğini nasıl savunacağız. ? Saygılarımla
CEVAP-1:
a. Arab dilinin Allahın tercih ettiği kutsal bir dil olduğunu söylemek dinen uygun olmaz. Arabçanın biz Müslümanlarca önemi, Kur'ân-ı kerimin ve Peygamberimizin dili olmasıdır. Hem Allah'ın ayetleri hem de hadisler Arabça olduğu için biz bu dili öğrenir ve okuruz. Böylece de yaratıcımızın emir ve yasaklarını öğrenir ona göre hayatımızı tanzim ederiz. Yoksa bizatihi dil olarak Arabçanın bir kutsallığı yoktur, başka dillere de üstünlüğü yoktur.
b. Ne Allah Teâlâ Kur'ân-ı keriminde ne de Peygamber (s.a.v.) hadislerinde herkesin ana dilinin yanında ikinci bir dil olarak Arapça bilmesini zorunlu tuttuğuna dair bir ayeti veya hadisi yoktur. Dinde alim olmak isteyen kişi için arabça bilmek zorunludur. Normal Müslümanların Arabça bilmesine gerek olmadığı gibi böyle bir zorunlulukta yoktur.
c. Vahyin iniş şekilleri birden fazladır. Bunlardan birisi de Allah Teâlâ'nın vahyetmek istediği hususu direk olarak Peygamber uyanık veya uykuda iken Peygamberin kalbine koyması şeklinde gerçekleşir. Diğer bazıları ise şunlardır:
a. Cebrail’in melek veya insan suretinde vahiy getirmesi ile,
b. Cebrail görünmeden vahyin çıngırak sesi şeklinde gelmesi ile olur.
Vahyin geliş şekillerinden bir kısmı, Şûrâ suresinin 51. âyetinde bildirilmiştir Vahiy, Allah ile Peygamber arasında bir sırdır Mahiyetini insanların tam anlaması imkansızdır. Hz Muhammed (s.a.v.) gelen vahyi aynen hafızasına alır (Kıyamet, 75/16-19), sonra da vahiy katiplerine yazdırırdı.
212.174.131.15
T.C.Müh. Kaptan Refik Akdoğan
24 Ocak 2014 Cuma 18:26
Satılık insanlar
Sayın Canpolat parayı bastırdın mı, şan, şöhret ,mal mülk teklif ettin mi o kadar satılık insan var ki toplumumuzda. Son olaylar gösteriyor ki mevki için neler yapılmış neler. Diyorum ki Kur'an Türkçe okunsaydı bu kadar rezillik olmazdı. Adam Kur'an okuyor, soruyorum Allah ne buyuruyor, cevap: Bilmiyorum, ben Arapça okur sevabımı kazanırım diye cevap veriyorlar. Bilmiyorum İmam-Hatipliler nasıl yetiştiriliyor? Eğer Kur'an Arapça okutuluyor ve Türkçesi bilinmiyorsa toplumumuz çok büyük felaketlere gebedir diyebilirim. Çünkü İmam-Hatip okullarının adedi bine yaklaşmakta ve öğrenci adedi yaklaşık yarım milyonu bulmaktadır. Kur'an zamanımıza uygun çok çağdaş ve uygar bir dindir. Herkes ana dilinde Kur'an okursa ve öğretilirse hızla dünyaya yayılabilr. Örneğin ARAF(7) 31 Ayet'de Büyük Allah şöyle buyuruyor:"Ey Ademoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının(güzel ve temiz giyinin)
Yiyin için fakat israf etmeyin Çünkü O israf edenleri sevmez". Şu ayetin ihtişamına bakın! Allah mescitte yani camilere kadınları ve erkekleri çağırmaktadır.Kadınların takılarını takmasını yani süslenmelerini isterken, yiyin için derken muhabbet etmelerini istemektedir. Takıların takılmasıyla kadının tesettür örtünmesine gerek olmadığını belirten Allah israf edilmemesini isteyerek bugünün israfının da günah olduğunu buyurmaktadır. Ne kadar çağdaş ve uygar bir İslam dini değil mi? Bakara(2) 256. Aette "Dinde zorlama yoktur," diye buyuran Allah,İslamın çok çağdaş bir din olduğunu buyurmuşsa da insanlar zaman zaman bunun tam tersini uygulamaktadırlar. İlk inen sure olan ALAK suresinde Büyük Allah OKU BUYRUĞU İLE Müslümanlardan herşeyden önce okumalarını istemişse de insanlar bu sureyi en sona atarak Müslümanları karanlıklar boğmuşlardır. İkinmci inen KALEM suresinde Allah kaleme and verdiği halde gene insanlar bu sureyi de en sonlara atarak OKU buyruğunun uygulanmaması gibi Müslümanlar kara cahil kalmışlardır. Bunun gibi daha birçok ayetler vardır. Atatürk 1928 de harf inkilabının yuaptığı zaman TÜRK Müslümöanların % 80'i okuma yazma bilmiyordu. Tekarar ediyorum İmam-Hatipler Kur'an'ı yalnız ARapça okuyor ve ayetlerinm anlamlarını bilmeden mezun oluyorlarsa şeytanın bir numara kandırma aletleri olan PARA, ŞAN,ŞÖHTET,MAL MÜLK, MEVKİ karşılığında insanların yapmadıkları rezillik kalmayacvaktır. İşte o zaman ALLAH TÜRKÜ KORUSUN duaları artık hiçbir işe yaramayacaktır. www.refikakdogan.com
46.197.149.173
Yazarın Diğer Yazıları
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2004 Deniz Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0544 880 87 87 | Haber Scripti: CM Bilişim