Serbest Ticaret... Palavra mı, Büyüme Motoru mu?
Birisi bana, “bu yılın şu ana kadar en ilginç ve heyecan verici reel ekonomi gelişmesi nedir ?” diye sorsa sanırım benim aklıma hemen ABD ile Avrupa Birliği (A.B) arasından başlayanserbest ticaret anlaşması görüşmeleri gelecektir.
Açıkçası ABD ile A.B arasında bir serbest ticaret anlaşması görüşmesinin başlaması beni oldukça şaşırttı.
Serbest Ticaret Anlaşması, tanıma yabancı olanlar için anlatmaya çalışırsak, iki ülkenin aralarındaki ticareti tamamen serbestleştirmeleri demektir.
Yani örneğin A.B ve ABD örneğinde, her iki tarafın da birbirine sattığı mallarda ithalat gümrük vergisi, sayısal kota ya da bunlara benzer bir vergi ya da sınırlama olmayacaktır. Mallar iki taraflı olarak serbestçe hareket edecektir. Kendi ülke mevzuatına göre imal edilen bir mal, hiçbir engel ve sınırlama olmaksızın öbür ülkede satılabilecektir.
Tabi bu serbestlik, Serbest Ticaret Anlaşmalarında, sadece mallar için geçerlidir. Hizmetler, Sermaye ve Emek (yani çalışanlar), hala ulusal sınırlamalara ve yasaklara tabi olacaklardır (Bir Alman Bankası serbestçe New York’da hizmet veremeyecektir; ya da Bostonlu bir doktor Bremen’de serbestçe mesleğini icra edemeyecektir).
***
Tabi ki her iki ülkenin de öncelikle komşuları ve ardından da gelişmekte olan ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları yapmalarına son yirmi yıldır çok alışığız.
Bu süreç 1990’ların başında başlamıştı. ABD, komşuları Kanada ve Meksika ile NAFTA’yı (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) kurarak ciddi biçimde öne geçmişti. Ama ardından A.B de boş durmadı; böylece dünyada bir çok ülkenin hem ABD hem de A.B ile serbest ticaret anlaşması (STA) oldu.
***
Ben bir ara bu STA’ları “post modern emperyalizme” benzettim.
Öyle ya, büyük güç ABD ya da A.B, gelişmekte olan ülke ile bir ticaret anlaşması yapıyor. Üstelik bu anlaşma simetrik de değil; gelişmekte olan ülkenin çıkarına asimetrik.
Yani Gelişmekte olan ülkenin mallarına hemen ABD ya da A.B pazarına serbest giriş olanağı veriliyor; belli yıllar sonra da ABD ya da A.B’nin malları gelişmekte olan ülke pazarına serbestçe gitmeye başlıyor.
Ama “yıllar” dediğin zaman nedir ki ?
Bir bakıyorsun hemen o yıllar bitivermiş ve ABD ya da A.B malları gelişmekte olan ülkenin pazarına serbestçe girmeye başlamış !!!
İşte bu nedenle biz de bu türlü STA’ları kendimizce “post modern emperyalizm” diye tanımlamıştık.
Yani ilk bakışta gelişmekte olan ülkenin çıkarına gibi; ama birkaç yıl sonra çıkar ağırlığı tamamen ABD ya da A.B’ye geçiyor…
Aynı Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği ilişkisindeki gibi…
***
İşte bu iki gelişmiş ülke (ya da blok) şimdi kendi aralarında serbest ticaret yapacaklarmış. Gerçi aralarında zaten bazı ticaret anlaşmaları var ve birçok malda serbestte yakın ticaret yapıyorlar.
Ama özellikle teknoloji ürünlerinde, otomobillerde, havacılıkta ve her şeyden de önemlisi tarımda, iki ülkede de ciddi bir korumacılık var. Şimdi nasıl olacak da bu korumacılık eğilimlerini aşarak serbest ticaret yapacaklar, merakla bekliyoruz.
A.B Komisyonu Başkanı Manuel Barroso, ABD ile başlatılan serbest ticaret anlaşması görüşmelerini kamuoyuna açıklarken, böyle bir anlaşmanın A.B gayrı safi milli hasılasına (GSMH) %0,5 oranında bir katkı yapacağını hesapladıklarını söyledi.
%0,5 küçük bir katkı gibi görülse de, A.B’nin toplam GSMH’sinin 17 trilyon ABD doları dolayında olduğunu düşünürseniz, anlaşmanın Yunanistan büyüklüğünde bir ülke kadar (!!!) A.B ekonomisine büyüme katkısı yapacağını hesaplarsınız…
Yine de biz dönüp dolaşıp kendimize bakalım ?
Yani “bu işin mala / davara (bize / Türkiye’ye) ne yararı (zararı) var ?”
Açıkçası ilk bakışta yararı olmadığı gibi belki zararı bile olabilir. Yani Amerikalı Türkiye’den gümrük vergisi ödeyerek ithal edeceği mal yerine İtalya, Polonya ya da Yunanistan’dan serbestçe gelecek malı yeğleyebilir.
Tabi ki sadece statik etkilere bakmamak; uluslararası ticarette çok yaygın olan dinamik etkilere de bakmak gerekir.
Yine de biz bu etkileri uzun uzun incelemeden hemen şunu yazalım: Mutlaka A.B ile gümrük birliği içinde olan Türkiye de, ABD ile serbest ticaret anlaşması görüşmelerine başlamalıdır.
Politik ortam olarak da şu günlerde buna çok uygun bir zemin olduğunu düşünüyoruz (ABD ve Türkiye’nin Suriye politikası birbirlerine yardım etmeyi gerektirdiği için). Bu karambolde ve roller değişmeden, Türkiye ABD’den serbest ticaret hakkını kapmalıdır.
Unutmayalım ki ABD’nin oldukça cimri olduğu serbest ticaret hakkını geçmişte Mısır, İsrail ile barış anlaşması yaparak ve İsrail’i tanıyarak elde etmişti.
Mısır’ın ABD ile olan serbest ticaret anlaşması sayesinde sadece Türkiye’den ne kadar yatırım çektiğini sanırım bu yazıyı okuyan herkes iyi kötü bilmektedir.
Ertuğ Yaşar;
Tuzla, İstanbul; 24.07.2013